air_mercury_ Sebil-i Sübyan
Kayıt: Jan 28, 2006 Mesajlar: 70 Nerden: kocaeli
|
Tarih: Sal Hzr 10, 2008 7:30 pm Mesaj konusu: Bir Aşka Metafor(ölümü düşleyen kadına hitab) |
Mesaj: #1 |
|
Çift halatlı koca köprüler geçerdi sağ ayağını daha bir sert vurarak koştuğun dar sokaklı şehrin alnına dökülen deniz kenarından.
Sen salladıkça her nefes bitiminde yorgun ruhunu, her damla ter yere çarpınca kurak yüzünü, şehir zülüflerini yolar gibi yüzünün sıcak gölgeliğinden, usulca çekerdi eteklerini aşktan.
Bin atlının geçtiği yer, bin atlının ayak izi, silinmeden, eskimeden, hala vurup duruyordu çift halatlı köprünün göğsüne göğsüne.
Sancır gibi ağlıyordun oysa. Bulutsuydun, gözlerimi kısardım netleşirdin. Dağınıktı yüzün. Karmaşıktı. kaynayan bir kazandı göğsün, buğusu yer kabuğunun bronşitine gerekliydi. Yerin gözeneklerinden dökerdi buğuyu çocuklar. Deniz zaman önce bir zamna kendi beşiğini geri almıştı bir şehrin insanlarından. Apartmanlar denizle kucaklaşmıştı. Yosun ilk defa bir binanın süngersi parçalanışına dokunmuştu. Ateş olsan, yanamazdın. Kanın donardı. Ve şehir, çift halatlı koca köprüleriyle iki dünyayı bir arada tutuyordu. Kollarını açmıştı. Kolları gergindi. Damarları belirgindi. Azıcık kessen patlayacak gibiydi elleri. Doluydu. İki kıtayı çekiştirip duruyordu. Yorgundu. Mecburdu.
Kardeşini büyüten küçük bir anne edasıyla sahiplenmişti acımayı. Çarmıha gerilmeyi.
Şehir gergindi bu yüzden. Kolları yanardı. Kolları yanardı yollar dururdu. İnsanlar dururdu.bu yüzden şehirlerde gözyaşları daha çabuk kururdu. Gergindi, rüzgarı çoktu,zamanı geçti…
İnsanlar durduğunda dehşete kapılırdı. İnsanlar aynalara sarılırdı.
Yansımalar çözüm değildi. Şehir gergindi. Her yagmur yağışında huzursuz olurduk.
Şehir gergindi ve bu yüzden su şehrin göbek geliğine kaçışır gibi suyu kaygan zeminde saklıyordu. Kımıldanıyordu. Eskiyordu. Kayıyordu caddeler. Şehir geriliyordu.
Tanrılar son zarları atmış olmalıydılar. Şehir bırakacak olmalıydı şu aralar kendini. Gözlerini devirip uyur olacaktı. Bir şiir yazıp kendi yazdığına ağlar olacaktı belki.Tam bu zamanda sen vardın. Daha bir güclü vurup sağ ayağını, kokunu dilek ağacına dolar gibi dolardın burun deliklerime. Ruhuma dikerdim kokunu. Nefesime dikerdim. Kokunla konusur olurdum. Sesim ellerim olurdu.
Sonra bir gün, betin benzin atmış. Sonra bir gün şehir gibi gergin. Sonra bir gün iki kolunda agır yük. Yaşamı yırtıyorsun kabuğundan, ölüm gün ışığından kaçar adım çekiştiriyor kolunu.
Gözün yaşamda gönlün ölümde kalıyor. Korkuyorum.
Sen bir gün adını kesip dilimden, gözlerini koparıp içimden, meyve bahçelerimi talan edip, her bilyeyi her oyuncağı her kaldırım taşını büyük bir minnettarlıkla izleyip, başımı mağrurca sol göğsünden çalıp, uykuya gideceksin.
Bunu düşlüyorsun. Bunu düşlediğini duyuyorum. Güzel gözlerini sürtmek istemiyorsun daha fazla hayata. yansın istemiyorsun rengin…ölümü renklere bürüyüp bir oyuncağa giydiriyorsun. Saçları sarı ve lüle lüle bir bebek. Bebeğin üzerinde ölüm. Ama mavi ama kırmızı. Ateş olan ölüm, gök olan ölüm sen olan ölüm sensizlik ölüm…Ölümden bahsetme… dudakların ölüme değsin istemedim. Dudakların bir ağacın burnunda yükselmeliydi. Tanrıyı koklamalıydı. Dudakların ölümü öpsün istemedim, dünyanın en hassas çağının camdan çocuğunun nefesine takılıp kalmalıydı. Dudakların ancak bir masalın sonu olmalıydı. Sevdiğim gibi veda, derin ve anlamlı. Parantez içleri gibi dolgun, aylar sonra ilk kez sarılmışken, yüz yıllık hasretle birbirine kenetlenmelerin kırmızısından. Sonra yağmur sonrası grisinden, yaşamı aklımıza çivileyen büyük ustanın ellerinden dökülen soğuk pamuk renginden
Ölümden bahsetme ... Şehir çok yorgun. Benim bir yanım eksik. Gözlerim acır tenine çarpınca gece vakti gözlerini ararken. Dilim yanar, yanımdalığını düşlerken. Söyleyemem hangi okyanusun kaynadığını hangi okyanusun tüm şehrimi dip bucak arındırdığını.
Beni nasıl tertemiz beni nasıl pırıl pırıl yaptığını söyleyemem. Ölümden bahsetme, şehrin damarlarına eroin basıyorum.
Hissediyorum serçe parmağımdan korku sallanıyor yerin altında. Gözümü kırarım ardından. Ölümü söyleme, sesini bayrak diye asacağım uykulu pijamamın yanına, bir bebek yumruğuyla kazanılan dev savaş sonrasında
Anlattım sana masallarımı. Gözlerim bir köylünün elleri gibi çatlak. Ellerim kar soğuğu gibi keskin. Dokunsam yırtarım sanıyorum aşkı. Gözlerime bakıyorsun, kalıyorsun aralarımda, sıkışıyorsun. Bırakmıyorum seni. Masallarımı anlatıyorum. Sen ölüme bağlıyorsun.
Şehir yorgun. Şehrim çok yorgun. Büyüttüğüm çocuk ayaklarını kesiyor yaşı her bir sene attığında. Saçlarını kesiyor sesini kırpıyor anla. Ölüme bağlanıyor yolların. Bana ölüm olmayı öğret öyleyse. Kendime seni boyamalıyım;
Adının rüzgarı içimi süpürüyor. Ellerimden tutuyorsun birlikte yürüyoruz gökkuşağının altındaki hazineye. Ve ben biliyorum ki orada tenin var. Tenine dokunduğumda gözlerin aşk olacak dudakların boynum olacak göğsün kalbim olacak.
Büyüsün sen. Kokunu alıyorum. Sıcaksın. Dumanın tütüyor,görüyorum. Dumanın başımı döndürüyor. sana sarkılar söylemeliyim,sesim yok. Sana resimler çizmeliyim ellerim yok. Hepsi sende. Hep sen.
Ölümü kapatıyorsun odasına. Bana bakıyorsun. Dudaklarım, bebek sevmekten gelen bir ev hanımı gibi huzurlu. Çift yumurtalı kurabiyenin köşe yanığı kokulu evde,sesimle öpüyorum seni.
Görüyorum, gözlerini kapatıyorsun. Kaburganın biri benim. Onu görüyorsun.
Sen gelince kedilerin tüyleri daha kabarık. Daha beyaz hepsi. Kendi kendini anlatır masallar şevkle. Çocuklar yatağa girer girmez uyurlar. Ve ben senin ellerinde, çizgilerinde bıraktım adımı. Yüzüne dokun. Dudaklarına dokun. Kendine saç beni. Aşk sensin . Aşkımsın.
Beni duyuyorsun. Sana her gece şiirler okuyorum. Dudaklarından öpüyorum milyon sefer.
Kuytunu buluyorum. Orada bir park var. Gözlerimizi kapatıp orada sallanıyoruz. En yukarıya en dibe sonra. Yüreğin altına yastık koyup havalandırır gibi. Aşk sensin .
Her cümle sonuna nokta gibi .
Ölümden söz ediyorsun. Senin için ta deniz kenarından avuçladığım ıslak kum damlıyor ellerimden. Bir ev kurmaya niyetliyim çoktan. Ölümden söz ediyorsun eriyor toprak. Eriyor ellerim.. Ya bana ölümü öğret yahut ellerini dik ellerime.
Unutma hiç,
Cennet seni benden çok özleyemez .
Neşe ŞAHİN _________________ "baylar,yemin ederim,her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır;hem de tam anlamıyla,gerçek bir hastalık.." |
|