Metal TR.NET - Yerli Gruplarina Sahip CIK !  
  Giriş veya Kayıt Ol
::  Ana Sayfa  ::  Hesabınız  ::  Forumlar  ::  Haberler  ::  Kritik  ::  Fotoğraf Galerisi  ::  Hosting  ::  Köşe Yazıları  ::
Menü
 Site
tree-T.gif Ana Sayfa
 Forum
 Haber Gönder
 Haber Arşivi
tree-T.gif Etkinlik Takvimi
tree-T.gif Site Kadrosu
 Extra
 Hosting
 En İyi 10
 İnteraktif
petitrond.gif Demo & Mp3 Arşivi
petitrond.gif Video İzleme
petitrond.gif Fotoğraf Galerisi
 Destek
 Destekleyenler
 Linkekle
 Bizi Öner!
 
İçerik
. Yerli Gruplar
. Yabancı Gruplar
. Biyografiler
. Albümler
. Albüm Kritikleri
. Röportajlar
. Köşe Yazıları
. Köşe Yazıları Arşiv
. Dergiler
. Etkinlikler
· Gitar & TAB
 
Albüm Kritikleri
· KORN - The path of totality
· Hypocrisy-A Taste of Extreme Divinity (2009)
· Cyntia - Endless World (2012)
· Tiamat - The Scarred People
· Moonspell Alpha Noir-Omega White.
· Ghost - Opus Eponymous
· Testament - Dark Roots of Earth
· Lamb of God - Resolution
· Volbeat Live From Beyond Hell/Above Heaven
· Pentagram - MMXII
 
Kısa Haberler

[ Haber Arşivi ]
 
Son 10 Haber
· 100 Metal Sunar: GAEREA
[ 0 yorum - 1005 okuma ]
· Dark Tranquillity Türkiye Turnesi 2021
[ 0 yorum - 3314 okuma ]
· SECURIS yeni Albümünü yayınladı.
[ 0 yorum - 5967 okuma ]
· OPETH 22 Mart 2015′te İstanbul'da, 23 Mart'ta ise Ankara'da
[ 0 yorum - 14114 okuma ]
· Blind Guardian Istanbul konseri 14 Mayıs 2015
[ 0 yorum - 14646 okuma ]
· Blind Guardian 8 yıl aradan sonra yeniden Ankara’da
[ 0 yorum - 13982 okuma ]
· DYING FETUS 11 HAZİRAN 2015 İstanbul'da
[ 0 yorum - 15479 okuma ]
· Kurt Cobain belgeselinden ilk fragman geldi
[ 0 yorum - 15546 okuma ]
· Takıntı - Buhran klibi yayınlandı!
[ 0 yorum - 16657 okuma ]
· Wayne Static 48 yaşında hayatını kaybetti
[ 0 yorum - 17635 okuma ]

[ Devamı Haberler Bölümünde ]
 
Fotoğraf Galerisi

B Noktası



B Noktası



B Noktası



Heretic Soul @ Waldb ...



Heretic Soul



Heretic Soul



Heretic Soul @ Rock ...



Anoreksi Promo 2011



Anoreksi Promo 2011



Anoreksi Promo 2011


[ Fotoğraf Galerisi ]
 
Rastgele Biyografi


Alabama Thunderpussy
 
MetalTR Arama
 
Üyelik
 
Üye Olun
Kayıp Şifre

Güvenlik Kodu: Güvenlik Kodu
Güvenlik Kodunu Girin:
 
Üyelik:
Bugün: 0
Dün: 0
Bekleyen Üyelik(ler): 4
Toplam Üye: 42,762
En Son Üye: electric_wizard

Şu An Bağlı:
Misafir(ler): 150
Üye(ler): 0
Toplam: 150
 
Forumlardan
Last 10 Forum Messages

eskiler bi bakın la ?
Son mesaj atan; punky_sputnik

Şu anda ne dinliyorsunuz?
Son mesaj atan; ImpLosioN

MetalTR Discord kanalı bekleriz
Son mesaj atan; Belorin

Metal dinleyici kitlesi
Son mesaj atan; Belorin

Kiramen Katib-in (Ankara)
Son mesaj atan; SMITD

Ona On Cafe
Son mesaj atan; SMITD

Kurbağa Teorisi
Son mesaj atan; elvistuna

Rotting Christ 10 Aralık 2023'te İstanbul'da!
Son mesaj atan; KopuK

Rotting Christ 10 Aralık 2023'te İstanbul'da!
Son mesaj atan; KopuK

1 mart 2024 Cradle of Filth istanbul konseri
Son mesaj atan; KopuK


[ Metal TR.NET - Yerli Gruplarina Sahip CIK ! ]
 
Köşe Yazıları
 
metaltr.net :: Başlığı Görüntüle - Hayalet'in İntikamı
 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları Üye ListesiCan Sıkıntısı Giderici!   
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için login olunÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için login olun     GirişGiriş 
GünlüklerGünlükler    Günlük Kontrol PaneliGünlük Kontrol Paneli    GünlüğümGünlüğüm

Hayalet'in İntikamı

 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    metaltr.net Forum Ana Sayfası -> Karalamalar
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Wvatha
Geçerken Uğrayan
Geçerken Uğrayan


Kayıt: Jul 25, 2010
Mesajlar: 40


MesajTarih: Pzr Mar 20, 2011 7:39 pm    Mesaj konusu: Hayalet'in İntikamı Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #1   

I.Bölüm:Cinayet Gecesi

Ona ”Hayalet” derlerdi. Mesleği adam öldürmekti. Bu işi hiç iz bırakmadan yaptığı için ona bu lâkabı takmışlardı. Kimi öldürdüğünü umursamazdı. Bu bir kadın satıcısı da olabilirdi, yeni doğmuş bir bebek de… Onun için fark etmezdi.

Birini ortadan kaldırmak isteyen, Hayalet’e para verirdi. Hayalet’in kurbanlarıyla cinayet masası değil, kayıp masası ilgilenirdi. Çünkü cesedini bile kimse bulamazdı.

Genelde öldürdüklerini sokaklardaki kayıp ilanlarında, bazen televizyon programlarında ”Bilmem kaç gündür kayıp” köşesinde görürdü.

Hayalet diye birinin varlığından, insanları nasıl ”ortadan kaldırdığından” Karaköy, Aksaray ve Beyoğlu’nun bütün fahişeleri, pezevenkleri, yankesicileri, esrarkeşleri, karanlık adamları ve polisleri haberdardı. Ama bu adamın ”Hayalet” olduğunu kimse bilmezdi. Kurbanları dışında hiç kimse onu görmezdi.

Yaptıkları yüzünden kendini hiçbir zaman suçlu hissetmedi. En azından dışarıdaki herhangi birinden daha suçlu değildi. Onu bu hâle getirenlerle, bu hâlinden hesap soracak olanlar aynı insanlardı. Fahişeler gibi, hırsızlar gibi, keşler gibi o da bir mahkumdu, birilerinin masallarının kötü karakteriydi.

Hayalet’in ”Beyaz” lâkaplı taktığı bir arabulucusu vardı. Birini ortadan kaldırtmak isteyen insanlar, parayı ve ortadan kaldırılacak kişinin adresi, fotoğrafı gibi bilgileri Beyaz’a verirlerdi. Beyaz, paranın kendine düşen kısmını aldıktan sonra işin geri kalanını Hayalet’e bırakırdı. Normalde uyuşturucu kaçakçılığıyla uğraşırdı.

Hayalet’in birkaç arkadaşı vardı, onlar ise onu korsan cd satan bir adam olarak biliyorlardı. Eminönü’nde, Beşiktaş’ta ve Kadıköy’de korsan cd satardı. Son zamanlardaki Divx, Torrent gibi şeylerle uğraşmak istemeyenler, Hayalet’e cd almaya gelirlerdi. Bu işte iflas etse de pek önemi yoktu çünkü asıl gelir kaynağı bu değildi.

Arkadaşlarından hiçbiri onun evini bilmezdi. Cep telefonu, mail adresi gibi şeyleri cd işi dışında kullanmazdı. Facebook’la falan zaten arası yoktu.

Beyaz’la iletişimini aldığı bir e-posta adresi üzerinden yapardı. İkisinin de şifresini bildiği bir adresti bu. Birbirlerine birşey diyecekleri zaman yazacakları mesajı taslaklara kaydederlerdi. Beyaz, çoğu zaman kurbanın bilgilerini buradan verirdi.

Evine geçen yıl giren hırsızı hatırladıkça gülüyordu: Adam pencereyi zorlayıp girmiş, Hayalet ise pencereye taktığı 3 liralık alarmın sesine uyanmış ve silahını alıp salona koşmuştu. Hırsız ise silahı gördüğü için ellerini kaldırdı ve olduğu yerde kaldı. Hırsız, birşey çalamadığı gibi gidebilmek için üstündeki elli lirayı ve birinden yürüttüğü alyansı bırakmak zorunda kaldı.

Hayalet’in evini gören birisi, onun kiralık kâtil olduğuna inanmazdı. Kazandığı paranın çoğunu kitaplara ve filmlere verirdi. Kendisi korsanını satmasına rağmen, orjinal film alırdı, zaten çoğunu bunlardan çekerdi. Alkol ve esrara da oldukça para harcardı. Ucuz içkileri sevmezdi. Jack Daniels içerdi.

Tam uyumak üzereyken, birisi kapıyı çaldı. Saat gecenin ikisiydi. Bu Beyaz olmalıydı. İş getirmişti herhalde. Taslaklarda birşey yoktu oysaki.

Her ihtimâle karşı silahını aldı. Kapı bir daha çalındı. Şu zilin kuşa benzeyen sesi onu deli ediyordu. Bir gün sinirlenip zile ateş edeceğinden korkuyordu.

-Patlama geldim! diye bağırdı.

Kapının deliğinden baktı. Bu Beyaz değildi. Ellili yaşlarında, boyalı saçlı, gözlüklü bir kadındı.

Hayalet, bu yüzü gördüğüne şaşırdı. Daha önce hiç görmemişti. Gecenin bu saatinde kim olabilirdi ki bu? Yanlış mı gelmişti acaba? Yoksa polisler birşeylerden mi şüphelenmişlerdi.

Ayak sesleri duyulmuş olmalıydı. Kapının zincirini taktı ve kapıyı açtı.

Kadın, kapının aralığından gülümsedi. Sarı saçlarının boya olduğu belli oluyordu. Üstünde kürklü bir mont vardı. Eğer fahişe ya da assolist değilse, şehrin bu bölgesinde böyle giyinen bir kadın bulunmazdı.

-Aç kapıyı Hayalet, dedi kadın.

-Ne hayaleti? Manyak mısın hanım gece yarısı? Yanlış geldin herhalde.

Kadın, hafiften güldü. Alaycı bir gülüştü bu.

-Merak etme, polis değilim. Üstümü arayabilirsin dinleme cihazı falan yok. Hadi beni içeri al. Sana iş getirdim. Numara yapma kim olduğunu biliyorum.

Hayalet, bu kadının kim olduğunu merak ediyordu. İşleri için genelde önce Beyaz’la sonra kurbanla görüşürdü. Bu kadın da kimdi? Nasıl olmuştu da burada üstünde ne varsa çalıp tecavüz etmemişlerdi? Bu işte bir iş vardı.

Hayalet, kapının zinciri açtı. Kapının arkasına geçip silahının susturucusunu taktı. Kapıyı açtı ve kadın içeri girince hızlıca kapatıp, silahını kadına doğrulttu.

-Çabuk şu koltuğa geç, dedi.

Kadın, gülümsedi ve Hayalet’in dediğini yaptı. Hayalet, karşısına oturdu.

Kadın, mantosunu çıkardı. Üstünde eski bir balo elbisesini andıran bir elbise vardı. Elinde ise bir çanta vardı. Çantayı açıp içinde paradan başka birşey olmadığını gösterdi.

Ellili yılların filmlerinden çıkmış gibiydi. Genç olsaydı belki güzel olabilirdi. Ama yaşlı vücudu, Hayalet’in gözüne iğrenç gözüktü.

-Üstümü aramayacak mısın?

-Hayır. Bu kıyafete dinleme cihazı falan takılmaz, takılırsa da belli olur. Senin ayrı bir niyetin varsa da yanlış yere geldin. Lafı fazla uzatma, anlat ne anlatacaksan sonra def ol!

Kadın, mantosunun cebinden bir sigara paketi ve çakmak çıkardı. Bir sigara taktı.

-Ne acelemiz var canım? Konuşuyorduk ne güzel. Bir bayana nasıl davranılacağını hiç bilmiyorsun.

-Sen de kiminle konuştuğunu bilmiyorsun?

-Biliyorum…dedi ve gülerek cevap verdi: Nam-ı değer hayalet. Kurbanlarından iz bulunmayan şu adam. Gerçi evindeki bu kitaplara, filmlere bakan seni düzgün bir işte çalışan biri zanneder. Ne bileyim; mühendis, avukat, belki doktor, ya da bir şirketin satın alma müdürü falan. Korsan cd işinde de baya para var aslında değil mi?

Hayalet, şaşırmış ve sinirlenmişti. Onun ”Hayalet” olduğunu Beyaz dışında kimse bilmiyordu. Yoksa kafayı bulup birilerine mi söylemişti. Ah Beyaz! Kesin eroin kullanıp kafası güzelken birilerine söylemişti. Vurmak lâzımdı o herifi. Esrar tamam da eroin bağımlısı adama güvenilir miydi?

Kadın, sigarasından bir nefes çekti ve Hayalet’in aklından geçirdiklerini okurmuş gibi sordu:

-Seni nereden bulduğumu merak ediyorsun değil mi?

-Merak ediyorum doğrusu. Benim hakkımda bu kadar şeyi nereden biliyorsun? Benim gibi adamlar pek tanınmak istemezler bilirsin. Etrafta benim kim olduğumu bilen ikinci bir kişi tehlikeli olabilir. Kendi adıma da iş yapabilirim bunu biliyorsun? Ötmeye başlarsan iyi olur senin için. Beni nereden tanıyorsun! Kim olduğumu nereden biliyorsun? Kimsin?

Kadın, bir sigara daha yaktı.

-Kim olduğumu merak ediyorsan, adım Nur. Seni nereden tanıdığımı merak ediyorsan, tanıyorum işte. Beyaz’dan öğrenmedim. Zaten onu işe karıştırmamak istediğim için sana geldim. Bu aralar çok otlanıyor, kafası yerinde değildir. Zaten polis onu yakında içeri alır. Ben istediğimi bulurum, bu konuda sorun yaşamam. Kimseye sormam da gerekmez.

Buraya neden geldiğimi merak ediyorsan, ortadan kaldırmanı istediğim birisi var.

Paltosundan çıkardığı birkaç fotoğrafı Hayalet’e uzattı. Fotoğraflarda kızıl saçlı bir kız vardı. Yirmili yaşlarında olduğu belli oluyordu. Bir fotoğrafta bir kafeteryada birşeyler yerken çekilmişti. Öteki ise vesikalıktı.

Nur, Hayalet’in soracağını tahmin ederek anlatmaya devam etti.

-Adı Derya. Birkaç sokak aşağıda yalnız yaşıyor. Ne iş yaptığını bilmiyorum. Kız şizofren. Dediklerini, yaptıklarını unutuyor. Akıl hastanesinde birkaç ay kaldı, sonra salıverdiler. Sinir krizleri geçiriyor sık sık. Benim bir altımda oturuyor. Bir yıldır kavgalıyız onunla. Eğer onu öldürtmezsem, beni öldürecek.

-Onunla olan ilişkin beni ilgilendirmiyor. Kaçta nerede bulurum onu söyle yeter.

-Geceleri sokağa çıkar. Elinde bir bıçakla dolaşır yalnız. Apartmanın yanındaki çıkmaz sokağa girer, elinde bıçakla bir köşeye oturur. Kimse yanına yaklaşmaz o yüzden. Aydın sokağından gir, sekiz numaralı apartımanın yanındaki çıkmazda bulursun onu.

Hayalet, fotoğraflara baktı. Muhtemelen bir müptelâydı. Nur, içini çekti.

-Aslında acıyorum da ona. Öldürteceğime üzülüyorum ama, yapacağım birşey yok. Can güvenliğim tehlikede.

Hayalet, Nur’un yüzüne baktı. Kadının gözleri dolmuştu. Zaten ses tonundan üzgün olduğu anlaşılıyordu.

-Bak, birini öldürttükten sonra ”Kusura bakma” diyemezsin. Böyle bir şansın yoktur. Normalde bir kez isim ve adres söylendiyse geri dönüş yoktur benim için ama sana bir kıyak yapayım. Eğer kızı öldürtmekte kararsızsan ya da vazgeçtiysen, evden çıkmadan söyle. Hem paran hem vicdanın rahat olur. Bende para bulunur ama vicdan bulunmaz. Bu evden çıktıktan sonra ”Yok vazgeçtim” diye geri gelirsen de kabul olmaz.

Nur, kara kara düşünmeye başladı. Gözlerini sehpanın üstündeki fotoğraflara dikmişti. Gözleri, bir alkoliğe ait olduklarını belli edecek kadar yaşlı ve kırmızıydı.

Nur’un bir alkolik olduğu kesindi ama bir müptelaya benzemiyordu. Ama kafası da pek yerinde sayılmazdı.

Hayalet, Nur’un ağzından ”Vazgeçtim”i duymayı bekliyordu. Belli ki ilk defa birinin ölümüne sebep olacaktı bu kadın.

Hayalet, hayvanlara üzülürdü ama insanlara üzülmezdi. Bu kadında vicdan denilen şeyden biraz kalmıştı. Vicdan, Hayalet için gereksiz birşeydi. Belki Nur’un az önce saydığı mesleklerden birinde olsaydı, normal bir hayatı olsaydı vicdana ihtiyacı olabilirdi ama bu meslekte gerek yoktu.

Nur, nihayet düşünmeyi bitirdi ve bir karara vardı:

-Yok…Bu böyle olmayacak.

Çantayı eline aldı ve devam etti.

-Bu çantanın içinde elli bin lira var. Paranın geri kalanını iş bitince sana getiririm.

Çantayı sehpanın üstünde bıraktı ve mantosunu giyip çıktı.

Hayalet, kadının verdiği fotoğraflara baktı. Güzel bir kızdı ama önemi yoktu. Zaten Hayalet’in aşka da ihtiyacı yoktu. Böyle ihtiyaçlarını Alageyik Sokak’ta karşılıyordu.

Orada yeterince güzel kadın vardı.

İşi yarın gece yapacaktı. Kapı tekrar çalındı. Kapı deliğinden baktığında yine aynı boyalı saçlı kadını gördü.

Kapıyı açtı. Nur, içeri girmedi. Hayalet’in yüzüne yine aynı hüzünlü gözlerle baktı.

-Kimseye söyleme. Beyaz’a hiç söyleme. Kim olduğumu bulmaya falan kalkar sonra hepimiz onun gevşek ağzı yüzünden hapsi boylarız. Yarın bu saatlerde işi bitir ve paranın geri kalanını al. Beni bir daha görmeyeceksin.

Hiçbirşey söylemeden gitti. Hayalet, kapıyı kapattı. Yarın geceki iş için yeterince kurşunu vardı.

Ama bu kadının kendisini nereden bulduğunu hâlâ merak ediyordu. Çantayı açıp içini kontrol etti. Dinleme cihazı yoktu.

Öldüreceği kişiyi önce arabayla bir ormanlık araziye, kimsenin olmadığı biryere götürürdü. Şahıs genellikle bagajda giderdi. İşi yaptıktan sonra kıyafet değiştirir ve eski kıyafetlerini yakardı. Cesedi de işi yapmadan önce kazdığı çukura gömer ya da bir ağırlık bağlayıp herhangi bir sandalla açıldıktan sonra denize atardı.

Silahına ise her zaman susturucu takardı.

Derya’yı nasıl öldüreceğini düşünüyordu. Ormanlarda son zamanlarda bekçileri arttırmışlardı. En güvenli yol, denize atmaktı.

Birkaç kez, insanlarla iyi ilişkiler kurmayı, kâtilliği bırakıp sadece cd satarak, ötekinden daha az illegal, normal bir yolla yaşamayı düşünmüştü. Kapısı çalındığında Beyaz dışında birilerini görmeyi o da isterdi. Yıllardır tek arkadaşı bu müptelaydı. Hayalet, esrar kullanırdı ama bağımlı değildi. Onunla sadece mutluluk ihtiyacını karşılardı.

İnsanlarla dost olmayı düşünse de yapamazdı. Çünkü kendini tanıyordu. Yapamazdı. Şiddetli bir tartışmadan sonra birini ortadan kaldırabilirdi. Zaten duyguları alınmış gibiydi. İnsan öldürmek, onun için sabah kalkıp traş olmak gibi sıradan bir işti.

Bu kadının da kim olduğunu ve adresini nereden bulduğunu bulacaktı. Belli ki bir yerden açık vermişlerdi. O açığı kapatmazlarsa, başkaları da o yolla onu bulabilirdi. Parayı aldıktan sonra Nur’u öldürmeyi düşündü. Adresini birden fazla insan biliyorsa, bu tehlikeli bir durumdu. Ayrıca Nur’a adresi veren birisi olmalıydı. Onu da ortadan kaldırmak lâzımdı.

Bu düşünceler ona rahat vermedi. Eğer adresini bilen birkaç kişi varsa tehlikede demekti.

Ama Nur doğru söylemişti. Beyaz bu aralar fazla otlanıyordu. Son zamanlarda iş getirmiyordu zaten. Belki de bulanık kafayla iş aldıktan sonra ayılınca unutuyordu.

Beyaz’ın bütün hayatı uyuşturucu kullanmak ve kullanamadığı zaman para bulmaya çalışmaktan ibaretti. Hayalet, bu adamı hiçbir zaman dostu olarak görmemişti. Çünkü yavşak, yapışkan bir herifti. Bir gün birisinin gelip Beyaz’ı ortadan kaldırması için para vermesini ümit ediyordu. Arabulucu kolay bulunan birşey olsaydı, bu adamdan kurtulması fazla uzun sürmezdi.

Yine de tedirgindi. Bu kadın elli bin lirayla gelmişti, üstünde dinleme cihazı falan yoktu ama yine de huzuru kaçmıştı. Adresi Beyaz’dan almadığı konusunda yalan söylüyor olabilirdi. Çünkü başka türlü alamazdı.

Uyuyamadığı zamanlardan biriydi. Uyku ilaçları da bitmişti. Bu düşünceler kafasını kurcalıyordu. Emin olamadığı için çantaya bir daha baktı. Paraları kasasına yerleştirdikten sonra çantayı iyice aradı. Dinleme cihazı yoktu.

Olsa olsa kadının mantosunun üstünde olabilirdi. Yarın işi yapmadan önce etrafta kimsenin olup olmadığına bakmakta fayda vardı.

Devamlı cinayet haberlerine bakar, cinayet romanları okurdu. Katillerin nerede açık verdiğini öğrenir ve o konuda açık vermezdi.

Sırf suçlarla ilgili şu kanalı izlemek için evine Digiturk bağlatmıştı.

Aklına son yaptığı iş geldi.

Cesedi ortalıkta bırakmasına rağmen kimse şüphelenmemişti. Bir uyuşturucu kaçakçısını ortadan kaldırmak için para almıştı. Adamı evinin sokağına kadar takip etti, tam arabasından inecekken arka koltuğa geçip silahı adamın kafasına dayadı ve arabayı sürmesini istedi. Bir eli kapının kolundaydı. Yüzünde kar maskesi vardı, mobeselere yakalansa bile kim olduğu anlaşılmazdı.

Tozcu Osman, öldüreceği adamın adı buydu, birşey yapmaması için ona yalvarmış, milyonlarca lira teklif etmişti. Ama artık geri dönüş yoktu. Şehirlerarası otobandan, Tekirdağ’a giderken yan yollardan birine sapmasını istedi ve hızını seksen kilometreye çıkarttırdı. Bir gün önceden arabanın frenlerini bozmuştu. Araba o hızla giderken, Hayalet kendini arabadan attı. Kolunu incitmişti, ama Tozcu Osman arabayı durduramamış ve bir ağaca çarpmıştı. Hayalet ise bir gece yakınlardaki bir pansiyonda kalmış, ertesi sabah geri dönmüştü.

Tozcu, uyuşturucu kullanmazdı ama her zaman sarhoş dolaşırdı. Bunun bir cinayet olduğundan kimse şüphelenmemişti. Sıradan bir trafik kazası zannedilmişti, zaten öyle olmadığına dair bir kanıt yoktu.

Bir yerden açık verirse, gerisi gelirdi. Karakolda korsan cd satıcılığından ve adam bıçaklamaktan sabıkası vardı ama terfi almak isteyen polislerden biri onun şu devamlı sözü edilen ”Hayalet” olduğundan şüphelenirse, rahat yüzü görmezdi. Muhtemelen hayatının geri kalanını hapishanede geçirirdi.

İstanbul denilen beton ormanında, sadece hayatta kalmaya çalışıyordu. Hayatta kalmak için başkalarını harcamak zorundaydı. Bu insana bir süre sonra soğukkanlılığı ve acımasızlığı getiriyordu.

Stresli olduğu zaman gözüne uyku girmezdi. Terler, sağa sola dönüp durur, uyumaya çalışır ama kafasındaki düşünceleri çıkaramazdı. Onun durumunda olan biri, paranoyak olmak zorundaydı.

Bu kadını tanımıyordu. Bir sorgulamada, ya da sarhoşluk hâlinde adresini birilerine verip vermeyeceğini bilmiyordu. Verebilirdi de. Evet, en iyisi Nur’u da ortadan kaldırmaktı. Bu iş başka türlü olmayacaktı.

Uyku ilaçlarının olduğu kutuya bir daha uzandı. Bitmiş zannediyordu ama bir tane kalmıştı. İlacı içip yattı. İlacın etkisini göstermesi pek gecikmedi.

Sabah, sinir bozucu zil sesine uyandı. Yine her ihtimale karşı silahını yanına aldı ve kapı deliğinden baktı. Bu Beyaz’dı. Gözleri kan çanağına dönmüştü, yüzünde aptal bir gülümseme vardı, yani otlanmıştı.

Kapıyı açtı. Beyaz, selam verip içeri girdi ve koltuğa oturdu.

-Ne istiyorsun?

-Öyle uğrayayım dedim be Hayalet.

Hayalet, dudağının kenarıyla güldü. Silahla oynamaya başladı.

-Ulan sana öğretemeyecek miyim buranın benden başka kimse için vakit geçirme yeri olmadığını ve arkadaş olmadığımızı.

-Bu kadar yıldır birlikte çalışıyoruz be Hayalet.

-Evli değiliz. Sen iş getirirsin, ben hallederim, parayı bölüşürüz. Yapışkan insanları da sevmem bilirsin Beyaz.

Sehpanın üstündeki sigara paketinden bir tane alıp yaktı.

-Ulan bana iş getirmiyor olsaydın, başka bir arabulucu bulabilseydim seni dakkada kaldırırdım ortadan da yat kalk ona dua et. Başka adam yok. Hayatını buna borçlusun ha, ciddiyim.

Beyaz, sadece aynı gözlerle ve aptal gülümsemeyle Hayalet’in suratına bakıyordu.

Dediklerini dinlemediği, dinlese bile anlamadığı belliydi. Hayalet, bu adamın suratına iğrenerek bakıyordu. Nerede ne konuşacağını, ne yapacağını bilmeyen zavallının tekiydi. Alnına silahı dayayıp, adresini bir kadına verip vermediğini sormayı düşündü.

Bunu yapmaya karar verdiyse de sonra vazgeçti. Nur haklıydı. Bu kafayla ve aptal cesaretiyle olayların üstüne gidip, dedektifçilik oynayıp işleri berbat edebilirdi.

Bazen Beyaz’dan, polisten korktuğundan daha çok korkuyordu. Zamanında başka bir arabulucu bulmadığına pişmandı. Belki de bu adam yüzünden bu kadar paranoyak olmuştu.

Eğer katilliği bırakıp gitmeyi düşünürse, kesinlikle ortadan kaldıracağı son adam bu olacaktı.

-Ben aslında…

Hayalet, Beyaz’ın sözünü kesti:

-Tamam tamam anladık. Malın ve paranın hepsini bitirdin, şimdi borç istiyorsun benden. İşimiz var seninle. Ne kadar istiyorsun?

-Beş yüz lira…

Hayalet, sinirle içini çekti. Bu adamı başından savmanın başka yolu yoktu.

Odasına gitti ve kasayı açtı. Bunu yaparken bir yandan söyleniyordu:

-Başımdan git diye veriyorum bu parayı. Bu sefer son. İdareli kullan oğlum biraz şu malla parayı. Zengin çocuklarına mal sata sata kendini onlar gibi mi zannetmeye başladın? Senin para çarçur etmek gibi bir lüksün yok. Partilere katılmak gibi bir lüksün de yok. Dikkat çekiyorsun. Dikkat çekmemek için her şeyi yapman lâzım, sen dikkat çekiyorsun. Gerçi kime söylüyoruz anasını satayım, kafan dumanlı yine ayılınca unutacaksın. Ha bu arada geçen işten beş yüz lira fazla aldın fark etmedim sanma. Bir baskında yakalandın mı, bittik demektir.

-Merak etme oğlum sen beni ne sandın. Benim ağzımdan laf çıkmaz.

-Sen bir ellerine geç onlar çıkartırlar merak etme. Yedi sülalenin yediği bokları anlattırırlar sana.

Hayalet, salona gidip parayı Beyaz’a verdi.

-Dediklerimi unutma sakın. Bu son.

-Tamam be Hakan, bir hayrın dokunacak amma söylendin.

Hayalet, Beyaz’ın suratına öfkeyle baktı. Derin bir nefes aldı. Sehpanın üstünden silahını aldı ve güvenlik kilidini açıp Beyaz’ın alnına dayadı. Diğer eliyle de yakasını tutuyordu.

-Ne dedin lan sen demin?

Beyaz, korkudan sararmıştı. Nefesleri sıklaşmaya başladı. Gözlerini alnındaki tabancaya dikmişti.

-Oğlum ben sana gerçek ismimi kullanmayacaksın, unutacaksın demedim mi? Ha! Demedim mi?

-Kızma Hayalet. Dalgınlığıma geldi.

Hayalet, yakasını tutup alnına silah dayadığı adama baktı. Ondan tiksiniyordu. İçinden tetiğe basmak geçiyordu ama bu korku ona yeterdi. Alnından tabancayı çekti ve yakasını bıraktı.

-Bir daha dalgınlığına gelmesin. Unut o adı, hafızandan sil. Bak Beyaz, bu aralar ters gidiyorsun söyleyeyim. Aklını başına topla! Toz ol şimdi gözüm görmesin seni! Bir daha da iş olmadığı zaman gelme!

Beyaz, Hayalet’e kendisini öldürmediği için teşekkür edermiş gibi gülümsedi, hiçbirşey demeden hızlı bir şekilde evden çıktı.

Hayalet, sinirlendiğinde hep yaptığı gibi kendi kendine konuşmaya başladı:

-Bu adamı sardık başımıza. Arabulucu da gazete ilanıyla bulunmaz ki anasını satayım. Neyse sakin ol, Beyaz işte. Bir gün yakacak bu adam başımızı ama ne zaman.

Hayalet, gerçek isminin kullanılmasını sevmiyordu. Beyaz’a, riskli olduğunu söylemişti ama asıl sebebi bu değildi.

Hayalet, bir yetimhanede büyüdü. Annesini ve babasını hiç görmedi. Yetimhane deyince aklına gelen anılar ve suratlar, iyi şeyler çağrıştırmazdı. Bunlar genelde bakıcıların, çocukların anıları ve suratları olurdu. Anılar genellikle bakıcı dayağıyla ilgili olurdu. Ne zaman aklına gelse midesi bulanırdı.

Çocukluğunda, gerçek ismini kimse kullanmazdı. Burnu, yüzüne göre çok büyük olduğu için onu ”Kocaburun” diye çağırırlardı. Bazen ”Kargaburun” olurdu ama genelde ilki tercih edilirdi. Çocuklar, başkalarının zaaflarıyla alay edip eğlenmeyi severlerdi. Sadece alay etmek için değil, günlük konuşmalarda da bu isim kullanılır olmuştu. Çocuklardan bakıcılara kadar herkes bu ismi kullanırdı.

Bir aile, evlat edinmek istediği zaman yetimhanedeki çocuklar vitrin mankenleri gibi sergilenirdi. Kocaburun’un hiç bir zaman şansı olmadı. Pek hoşa giden bir görüntüsü olmadığı için, kimse onu evlat edinmek istemezdi.

Kocaburun, on iki yaşındayken yetimhaneye Naciye adında bir bakıcı gelmişti. Diğerlerine göre genç bir kadındı. Çocuklara karşı nazikti, bir istisna dışında kimseye vurmamıştı. Diğer bakıcılar onu devamlı

-Şu çocuklara yüz verme, tepeye çıkarırsın, diye uyarsalar da, o bildiğinden vazgeçmezdi.

Kocaburun’a, diğer bakıcıların aksine iyi davranırdı. Görüntüsüyle ilgili isim takmayan, onun gerçek adını kullanan tek kişi o’ydu.

Hakan, hayatı boyunca ilk defa birini sevmişti. Bu kadın onun annesi gibiydi. O varken, diğerlerinin alayları, yediği dayaklar umrunda bile olmuyordu. Dışlanmışların arasında belki de en dışlanmışı oydu. Bu kadının yetimhaneye gelmesi onun için mucize olmuştu.

Naciye, yetimhanede iki yıl daha kaldı. Onu herkes severdi. Ama Hakan için durum farklıydı. Diğerlerinin hiç değilse arkadaşları, birlikte top oynadıkları tipler vardı. Ama Hakan’ın bu kadından başka hiç kimsesi yoktu.

Hakan on dört yaşındayken, bir sabah Naciye’nin öldüğünü duydu. Kocası onu döverek öldürmüştü. Gazete haberine göre, alkollüydü ve karısı eve gelince önce tartışmışlar, sonra kavga şiddetlenmişti. Adam, Naciye’yi döverek öldürmüştü.

Hayalet, o zamandan beri dünyaya değer vermekten vazgeçmişti. Bütün iyi hisleri, Naciye’nin bedeniyle birlikte toprağa gömüldü. Gerçek adı, Naciye kullandığı için bu kadar özeldi. Cd satarken tanıdığı arkadaşları bile onu Ahmet ismiyle bilirlerdi. Belli prosedürler dışında gerçek ismini kimse bilmezdi. Bir de yirmi yıldır tanıdığı şu Beyaz dışında.

Aynı hatayı bir kez daha yapmıştı daha önce. Bir dahakinde bu adamı vurmasa bile, esaslı bir şekilde dövecekti.

Bu düşünceler içinde, akşamki işi neredeyse unutacaktı. Çekmeceden kızın fotoğraflarını çıkardı. Dün gece pek dikkâtli bakamamıştı.

Fotoğrafları incelemeye başladı. Önce kafede otururkenki fotoğrafına baktı. Üstünde mavi bir palto, altında kot pantolon ve bot vardı. Saçları topluydu.

Vesikalık fotoğrafında ise saçları açıktı. Üstündeki ince bluzdan fotoğrafı yazın çektirdiği belli oluyordu. Hafiften gülümsemişti.

Bu işi silah kullanmadan hâlletmeliydi. Son zamanlarda bu civarda uyuşturucu kaçakçıları yüzünden çok arama yapılıyordu. Kızı şehir dışına çıkarmak zorundaydı. Bunu yaparken de arama olmayan sokaklardan geçip işi hâlletmek zorundaydı. Nasıl yapacağını düşünmeye başladı.

Buralarda silah taşımak riskliyse, bagajda eli kolu bağlı bir kızı taşımak daha riskliydi. İşten vazgeçmeyi düşündü. Elli bin lira ona yeterdi. Ama elli bin lira daha olsa fena olmazdı. Hayır, bu zamana kadar hiçbir işten vazgeçmemişti. Bundan da vazgeçmeyecekti. Hem böylece o pavyon kaçkını karıyı da ortadan kaldırabilecekti.

Zaten nasıl yapacağını da bulmuştu. Bu yöntemle asla yakalanmazdı.

Ama iş için biraz enerjiye ihtiyacı vardı. Uyku ilacının verdiği sersemlik hâlâ üzerindeydi. Biraz yemek yedikten sonra yattı.

************

Hayalet, arabasıyla Tophane sahilinde giderken, bir polis arabasını durdurdu. Arabanın kasetçaları son ses açıktı. Orhan Gencebay çalıyordu.

Hayalet, camı açtı. Polis memuru genç bir adamdı. Korkutmak ve otorite kurmak ister gibi bir hâli vardı.

-Kapat şu müziği!

-Hemen abi.

Hayalet adamın dediğini yapıp müziği kapattı. Başka bir polis, bir alman kurduyla arabaya yaklaştı.

-Arabadan iner misin? Arama yapacağız.

-Abi ne gerek var ya. Birşey yok arabada.

-Sen in. Birşey yoksa başına birşey gelmez zaten.

Hayalet, denileni yaptı. Zaten istenileceğini bildiği için kimliğini, ehliyetini ve ruhsatını polise verdi. Oldukça telaşlıydı. Bagaja bakıyordu.

K9 köpeği ise arabanın içini kokluyordu. Bütün gizli bölmelere bakıyordu. Polislerden biri de arabanın torpido gözlerine bakıyordu.

Polislerden biri, arabanın bagajını açtı. Bagajda bir çuval vardı. İçi doluydu.

-Ne var ulan bu çuvalın içinde.

Hayalet, telaşlandığı belli ederek, hızlıca cevap verdi.

-Bir şey yok abi. Vallahi birşey yok.

Polis ”Göstereceğim ben sana” der gibi kafasını salladı

Çuvalı açtı ve dışarı çıkardı. İçindeki kitapları bagaja dökerken, köpek kitapları ve bagajı kokluyordu.

-Korsan mı bunlar?

Hayalet cevap vermedi. Sadece polisin yüzüne baktı.

-Anlaşıldı. Korsan kitap satıyorsun. Merak etme bir narkotik masasındanız, başına birşey gelmeyecek.

-Sağolun abi, çok sağolun.

-Tamam tamam. Hadi topla kitaplarını toz ol, işimiz gücümüz var.

Hayalet, sevinçli bir şekilde kitaplarını çuvala doldurmaya başladı. Polislerden biri birkaç kitap almıştı.

Hayalet, kimliğini aldıktan sonra arabasına bindi ve gitti. Müziği tekrar açtı.

-Salaklar!

Neyseki kitapların hepsini çuvala doldurmamıştı. Bazıları bagajdaydı. Nereye gideceğini de bulmuştu, Kilyos’ta sahil güvenliğin pek uğramadığı bir yer vardı. Oradaki motorlu teknelerden birine atlayıp kızı denize atacaktı. Çuvaldaki kitapların ağırlığıyla zaten batardı.

Denizin dibinde kim bilir kaç ceset vardı. Bunu yapan ne ilk ne de son insan olacaktı.

Aydın sokağına girdi. Sokakta birkaç sokak köpeği dışında canlı namına hiçbirşey yoktu. Evlerden hiçbirinin ışığı yanmıyordu. Buralar tehlikeli yerler olduğu için insanlar dışarı çıkmaya pek cesaret etmezlerdi. En son birkaç hafta önce burada silahlı bir çatışma olduğu haberini almıştı. O zamandan beri burada insanlar pek sokağa çıkmazdı.

Sekiz numaralı binanın yanına geldi. Nur haklıydı. Kız, sokaktaki bir duvarın dibinde oturmuş, elleriyle omuzlarını ovuşturuyor ve kendi kendine konuşuyordu. Yanlış kişiyi öldürmemek için resmi çıkarıp baktı. Bu, resimdeki kızdı.

Onu fark ettiren, kızıl saçları olmuştu.

Derya, üstüne eski, uzun bir elbise giymişti. Eski bir balo elbisesini andırıyordu. Kolları ve göğsü çıplaktı. Bu soğukta bu elbiseyle dışarı çıkmak için ya şizofren ya keş olmak gerekir diye düşündü.

Kucağındaki bir bıçak vardı. Ara sıra bıçağı eline alıyor ”Gidin, gelmeyeceğim” diyip duruyordu.

Hayalet, bir manevrayla arabanın bagaj kısmını çıkmaza getirdi ve geri giderek arabayı sokağa soktu. Birisi sinyal lambasının sesine uyandıysa da kimsenin cesaret edip bakamayacağını ya da ışığı yakmayacağını biliyordu.

Derya, Hayalet’i görünce gülümsedi.

-Beni almaya geldin değil mi? Gideceğiz. Neredeydin? Sabahtan beri seni bekliyordum!

Hayalet, Derya’nın bu hâlini gülünç buldu.

-Kusura bakma güzelim geciktim. Hadi gel gidelim.

Derya, biraz daha gülümsedikten sonra bıçağı eline aldı ve ayağa kalktı. Bıçağın ucunu Hayalet’e doğrulttu.

-Beni öldüreceksin değil mi? Beni öldürmeye geldin. O kadın gönderdi seni. O sarı saçlı yaşlı orospu. Git. Git bırak beni.

Hayalet, ani bir hamleyle Derya’yı yakaladı ve bıçağı elinden aldı. Derya, ağlamaya başladı.

-Bırak beni. Ne olur bırak. Beni öldürürsen benden kurtulamazsın. Yalvarırım bırak. Ben ölmem, sadece bedenim ölür. Gel vazgeç.

-Amma konuştun.

Hayalet, ceketinin iç cebinden eteri çıkartıp Derya’yı bayılttı. Bu birkaç saniyesini aldı.

Bagajdaki koli bandı polislerin ilgisini çekmemişti. Hayalet, Derya’yı bu bantla sıkıca bağladı. Sonra çuvalın içine koydu.

Vücut hatlarının belli olmaması için etrafına kitapları yerleştirdi. Biraz zamanını alsa da işe yaramıştı.

Eterin etkisinin uzun süreceğini biliyordu ama her ihtimale karşı müziği tekrar açtı. Derya uyandığında, ağzı kapalı olsa da duyulacak kadar ses çıkarabilirdi.

Hayalet, arabayı Kilyos’a doğru sürmeye başladı. İlgi çekmemek için yüksek hızla gitmedi.

Parayı almak ve temizlemek için Nur’u bir şekilde bulması gerekiyordu. Bu işi Beyaz’ı karıştırmadan yapacaktı. Bir kamyon dışında yol bomboştu. Takip edilmiyordu. Zaten gittiğinde de etrafta kimse yoktu. Orada birileri olsaydı, onu o an yakalardı.

Gece olduğu ve yol boş olduğu için Kilyos’a varması sadece bir buçuk saatini aldı. Merkezin onbeş kilometre uzağında bir köye girdi. Köyün denize kıyısı vardı. Müziğin sesini kapattı. Köydeki insanlar rahatsız olup uyanırsa başı belaya girerdi.

Köyün plajında birkaç sandal vardı. Hayalet, çuvalı sandala koyduktan sonra tekneyi denize itti ve çalıştırdı. Bir mil kadar uzaklaştı. Çuval hareket etmiyordu. Ya eterin etkisi geçmemiş ya da kız çoktan havasızlıktan ölmüştü.

Çuvalı denize attıktan sonra tekneyi kıyıya çekti ve arabasıyla oradan uzaklaştı. Ortada hâlâ bir polis olmadığına göre, Nur’un polisle bir bağlantısı yoktu. Ama hâla tehlikeliydi.

Eve döndüğünde, dairenin kapısında bir not gördü:

”Paranın geri kalanı için beni bul. 8 nolu binanın ikinci katı…”

Hayalet, notu aldıktan sonra, kapıyı bile açmadan tekrar aşağı indi ve arabasına bindi. Bir an önce gidip parayı almak istiyordu. Bu saatte uyuyorsa da umrunda değildi.

Arabasını servise götürmesi gerektiğini hatırladı. Yarın sabah yapacağı ilk iş buydu.

Nur’u ne zaman ve nasıl öldüreceğini düşünmeye başladı. Şimdi öldüremezdi. Böyle insanları iyi tanırdı. Nasıl olsa tekrar gelecekti.

Saat beşi çeyrek geçiyordu. Bazı yerler açılmıştı. Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Etrafta diskolardan, barlardan yeni çıkan insanlar dolaşmaya başlamıştı. Gece insanlarının son saatleriydi. İşini bir an önce hâlletmeliydi.

Tophane sâhilinde aynı polisler başka birini arıyorlardı. Aralarından birisi onu fark ettiyse de, geçmesine izin verdi. Hayalet, apartmanın kapısından içeri girdi. Üç numaralı dairenin kapısını çaldı. Biraz bekledikten sonra yine çaldı. Kimse açmıyordu.

Herhalde kadının parayı vermeye niyeti yoktu. Ama böyle ucuz kurtulamazdı. Kapıyı yumruklamaya başladı. İçeriden bir ayak sesi bile gelmiyordu. Ya otlanıp sızmıştı ya da parayı vermemek için kapıyı açmıyordu.

Etraftakileri uyandırmamak için gitti. Bu kadını birkaç saat sonra tekrar ziyaret etmekte fayda vardı. Birini öldürttükten sonra paranın geri kalanını vermeden böyle sıyrılamazdı.

Daha önce de böyle parayı vermeden sıyrılmaya çalışanlar olmuştu. Ama Hayalet, paranın tamamını almadan takipten vazgeçmezdi. İşiyle ilgili bir sıkıntısı yoktu ama kimseyi zevk için öldürmüyordu.

Eve döndüğünde kendini yorgun hissediyordu. Koltuğa oturunca, yorulduğunuı hissetmeye başladı. Üstüne bir ağırlık çöktü. Bu daha önce olmamıştı. Gidip yatsa iyi olacaktı.

Yatağına yatıp gözlerini kapattığında, suratlar görmeye başladı. Naciye’nin, Derya’nın suratlarını gördü. Sonra Tophane sahili, sekiz numaralı bina, sandal, yetimhane bahçesi gibi bir sürü şey birbirine karıştı.

Ev soğuk sayılmazdı ama birden üşüdüğünü hissetti. Sanki üstünden soğuk birşey geçti.

-”Hakan”, diye bir ses duydu. Bir kadın sesiydi.

Bu sesi tanımıştı. Ona gerçek ismini söylediğinde kızmadığı tek insanın, Naciye’nin sesiydi bu.

Bu sesi duyduktan sonra yüzüne bir gülümseme geldi. Üstündeki soğukluğun geçtiğini hissetti. Gözleri yaşardı.

Bu sesi duymayalı uzun zaman olmuştu. Yatağından bir çocuk olarak kalktı. Ev aynı evdi, herşeyin yeri aynıydı ama o bir çocuktu.

Sesin salondan geldiğini düşündü. Salona yürüdü. Gerçekten de salondan gelmişti. Naciye, orada duruyordu. Kollarını açmış bekliyordu.

-Buraya gel Hakan, dedi.

Hakan, koşa koşa onun kollarına atladı. Sarılıp ağlamaya başladı. Teninin kokusunu hissediyordu. Naciye, Hakan’ın sırtını sıvazlıyordu. Yaşadığına dair tek hareketi buydu.

-Senden utanıyorum Hakan!

Naciye, bu sözü yorgun bir sesle söylemişti. Son nefesini verir gibiydi.

Hakan bu sözü duyduktan sonra, Naciye’yi yerde, kanlar içinde yatarken gördü. Ağlamamak için kendini tutuyordu. Yerler ise evinin parkeleri değil, yetimhanenin mermer zeminiydi. Ev bildiği evdi ama yerler aynı değildi.

Hakan, ağlamaya başladı. Ellerinde kan lekesi vardı. Naciye’nin kanı ise suya dönüşmeye başlamıştı.

Daha sonra zilin o sinir bozucu kanarya sesini duydu. Birkaç kez çaldı.

Onu uyandıran bu ses oldu.
Devamı gelecektir.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
Sponsor Linkler







Tarih: Google ve Sponsor Baglantilari    Mesaj konusu: Sizde bu bölüme reklam verebilirsiniz !
: #   


Başa dön
Mesajları göster:   
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    metaltr.net Forum Ana Sayfası -> Karalamalar Tüm saatler GMT +1 Saat
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2002 phpBB Group
Türkçe Çeviri : Onur Turgay & Erdem Çorapçıoğlu
phpBB template by Spectre :: Ported for PHP-Nuke by nukemods.com
Forums ©
MetalTR.NET'de yayınlanan tercümeler, biyografiler, köşe yazıları, resimler ve sair materyaller izinsiz ve kaynak gösterilmeksizin kullanılamaz.
Copyright © 2004-2012 MetalTR.NET
| Yasal Uyarı



Sitemap - forumtags -
Web site engine code is Copyright © 2003 by PHP-Nuke. All Rights Reserved. PHP-Nuke is Free Software released under the GNU/GPL license.
Sayfa Üretimi: 0.14 Saniye
Untitled Document