Önceki başlık :: Sonraki başlık |
Yazar |
Mesaj |
Evelyn Zehir Hafiye
Kayıt: May 08, 2008 Mesajlar: 349 Nerden: İstanbul
|
Tarih: Pts Mar 16, 2009 9:58 pm Mesaj konusu: Yaratma,Dayatma Savaşı!! |
Mesaj: #1 |
|
Bir anlam yaratma-dayatma savaşı yaşıyoruz sanki. “Söz” üstü kavram / terimler oluştururken, bilinçli ya da bilinçsiz ideolojimizi bunlara bulaştırıyoruz. Uzlaştığımızı düşündüğümüz bir dil ile konuştuğumuzu sanıyoruz.
Belki “sözlük”ler uzlaştığımız dilin “kütük” defterleri gibi. Ancak kamu otoritesinin “kolladığı” bu kütükteki birimler düşündüklerimizi dile getirmeye ve iletmeye ne derece uygun?
Dilimizin sınırları bizim de sınırlarımız değil mi? _________________ The end diyelim virgül koyalım ,) |
|
Başa dön |
|
|
Sponsor Linkler
|
Tarih: Google ve Sponsor Baglantilari Mesaj konusu: Sizde bu bölüme reklam verebilirsiniz ! |
: # |
|
|
|
Başa dön |
|
|
sodex Veled-i METAL
Kayıt: Jun 12, 2007 Mesajlar: 122
|
Tarih: Sal Mar 17, 2009 12:44 am Mesaj konusu: |
Mesaj: #2 |
|
sınırsızlık bir birey icin mükkemmel bişey olsada bir toplum için kaos demektir. kendin kimsenin ulaşamayacağı, kollayamayacağı, sınırsız bir dil daha doğrusu bir anlaşma bir anlatma aracı oluşturabilirsin. bu senin icin güzel ama karşındaki bireyin de aynı şekilde bir şey yapması anlaşmazlığı, kaosu getirir. diğer birey senin sınırsız aracına katılmak isterse bu sefer sen o'na kurallar koyarsın. koymalısın da. aksi halde senin sınırsızlığına ulaşmış olamaz.
sınırsız ama kurallı. hmm.. hayır. bu olsa olsa kuralları baştan yazmak gibi bişey olur.
öyleyse her anlamda sınırsızlık birey icin güzel, toplum icin kaostur. ortak bi yol olmalı ve bu yol kollanmalı. bu durumda dilimizin sınırları bizimde sınırlarımız haline gelir. toplumsal bir birey icin önemli olansa sınırları mümkün olduğunca genişletebilmesidir. |
|
Başa dön |
|
|
HyperboreaN Champion of the Darkness
Kayıt: Feb 20, 2007 Mesajlar: 1181 Nerden: Inside of the Darkness...
|
Tarih: Prş Mar 19, 2009 1:09 pm Mesaj konusu: |
Mesaj: #3 |
|
Düşüncede saflık yoktur. Hiç 1 ideolojiye bağlanmadan konuşsan dahi konuştukların mizacını sansıtacaktır. Demek istediğim konuştuğumuz ve düşündüğümüz konularda Psikolojik hallerde etkilidir.Mesela Kızgın 1 adamın sert uslup kullanması veya sakin 1 adamın yavaş konuşması gibi.
Fiziksel ve Kimyasal etkileride unutmamak gerek tabiki.
Daha fazlası söylenebilir... _________________ Darkness Always Kill The Light!
Blessed with Blood! |
|
Başa dön |
|
|
LeoTolstoy Sebil-i Sübyan
Kayıt: Jan 24, 2010 Mesajlar: 76 Nerden: Ankara
|
Tarih: Cmt Şub 13, 2010 7:19 pm Mesaj konusu: |
Mesaj: #4 |
|
“Dilimizin sınırları bizim de sınırlarımız değil mi?” Çok güzel bir soru bu gerçekten.
Bazen öyle uç noktalarda duygulanımlar yaşarız, öyle büyük kederler, öylesine büyük sevinçler veya heyecanların etkisi altında kalırız ki “Hissettiklerim kelimelerle anlatılamaz” deriz. Hissiyatımızı karşımızdakine tam olarak aktaramamak aslında oldukça sinir bozucudur ve bu durum dil denilen olgunun henüz kusursuz bir hale ulaşamamış olduğunun en büyük göstergesidir. Bize verilmek isteneni başkalarının anlatımları ölçüsünde alabiliriz; bu yüzden insanın bir şeyi yaşamadan onun hakkında yalnızca fikir sahibi olabileceği, ama onu asla tam anlamıyla hissedemeyeceğini düşünüyorum. Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’deki şu sözü bu konuda söylenebilecek en doğru sözlerden birisidir herhalde: “Başkalarının felaketlerinden dersler çıkaramaz insan.” Çünkü yaşanmamış bir şey hissedilmemiştir ve hissedemeyen insan hissedebileni onun ne hissettiği konusunda asla anlayamaz.
Üniversitedeki Türkçe hocamın sürekli söylediği bir şey vardı: “İnsan, kavramları anadilindeki kelimelerle oluşturur.” Yani beynimizdeki ideler, yalnızca onların yerini tutabilecek herhangi bir kelimeyi kullandığımız anda vücut bulur. İnsan yalnızca konuşurken veya yazarken değil, düşünürken de kelimeler yardımıyla düşünür. Bu yüzden iletişimde dil kullanılmaya başlanmadan önce insanların hayvanlardan çok da farklı olmadığını düşünmek pek de yanlış olmaz. Bu bağlamda, insan konuştuğu dile ne kadar hakimse veya ne kadar fazla dil bilirse düşünce ufku o kadar fazla genişler diye düşünüyorum. Çeşitli dillerde, kültürel birikimlerin farklılıklarından doğan benzeşmezliklerin yanında, biri diğerini asla tam olarak karşılayamayacak olan kelime, kelime öbeği, deyim, atasözü gibi anlatım araçları da yer alır doğal olarak. Böyle düşündüğümüzde, yabancı bir dili öğrendiğimiz zaman bu farklı araçların yanında aslında farklı kavramları da beynimizin içerisine alıyor olduğumuzu görürüz. Yabancı dil bilmenin dünya üzerindeki bambaşka insanlarla anlaşmaktan öte böyle bir artısı olduğunu da unutmamak gerekir.
Dil ve düşünce etkileşimi konusuna ilgi duyan arkadaşların John Locke’un “İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme”sini özellikle incelemelerini öneririm. Kitabın “Sözcükler Üzerine” başlıklı bölümünde kavramlar ile kullandığımız dil arasındaki bağlantı çok güzel bir şekilde veriliyor. _________________ http://www.classicallibrary.org/ |
|
Başa dön |
|
|
callap Forum Hayvanı
Kayıt: Jul 05, 2007 Mesajlar: 806 Nerden: antalya
|
Tarih: Pzr Şub 14, 2010 12:16 am Mesaj konusu: |
Mesaj: #5 |
|
Dil ile düşünce arasındaki bağ şahsın objeden aldığı fikirleri iletmesinde çok önemlidir zira bir yerde düşünce dile o kadar bağımlı kalır ki fikir ifade edilmekte donar kalır.Örneğin çember kare diye bir şeyin varlığından dil ile bahsedebiliyoruz ama düşüncede böyle bir şey yoktur.Ağzımızdan çember kare diye bir şey çıkabilir ama düşünceden böyle bir şey çıkması mümkün değildir.Bu nedenle düşünebileceğimiz,düşündüğümüzü anlatabileceğimiz bir dil,düşünce ile uyumlu bir dil,düşünmeyi sağlayan bir dil yaratmalıyız.Dil ile düşünmek diyelim buna ağızdan çıkanla düşünmek ve yaratmak. |
|
Başa dön |
|
|
|