Metal TR.NET - Yerli Gruplarina Sahip CIK !  
  Giriş veya Kayıt Ol
::  Ana Sayfa  ::  Hesabınız  ::  Forumlar  ::  Haberler  ::  Kritik  ::  Fotoğraf Galerisi  ::  Hosting  ::  Köşe Yazıları  ::
Menü
 Site
tree-T.gif Ana Sayfa
 Forum
 Haber Gönder
 Haber Arşivi
tree-T.gif Etkinlik Takvimi
tree-T.gif Site Kadrosu
 Extra
 Hosting
 En İyi 10
 İnteraktif
petitrond.gif Demo & Mp3 Arşivi
petitrond.gif Video İzleme
petitrond.gif Fotoğraf Galerisi
 Destek
 Destekleyenler
 Linkekle
 Bizi Öner!
 
İçerik
. Yerli Gruplar
. Yabancı Gruplar
. Biyografiler
. Albümler
. Albüm Kritikleri
. Röportajlar
. Köşe Yazıları
. Köşe Yazıları Arşiv
. Dergiler
. Etkinlikler
· Gitar & TAB
 
Albüm Kritikleri
· KORN - The path of totality
· Hypocrisy-A Taste of Extreme Divinity (2009)
· Cyntia - Endless World (2012)
· Tiamat - The Scarred People
· Moonspell Alpha Noir-Omega White.
· Ghost - Opus Eponymous
· Testament - Dark Roots of Earth
· Lamb of God - Resolution
· Volbeat Live From Beyond Hell/Above Heaven
· Pentagram - MMXII
 
Kısa Haberler

[ Haber Arşivi ]
 
Son 10 Haber
· 100 Metal Sunar: GAEREA
[ 0 yorum - 950 okuma ]
· Dark Tranquillity Türkiye Turnesi 2021
[ 0 yorum - 3249 okuma ]
· SECURIS yeni Albümünü yayınladı.
[ 0 yorum - 5914 okuma ]
· OPETH 22 Mart 2015′te İstanbul'da, 23 Mart'ta ise Ankara'da
[ 0 yorum - 14051 okuma ]
· Blind Guardian Istanbul konseri 14 Mayıs 2015
[ 0 yorum - 14581 okuma ]
· Blind Guardian 8 yıl aradan sonra yeniden Ankara’da
[ 0 yorum - 13915 okuma ]
· DYING FETUS 11 HAZİRAN 2015 İstanbul'da
[ 0 yorum - 15423 okuma ]
· Kurt Cobain belgeselinden ilk fragman geldi
[ 0 yorum - 15488 okuma ]
· Takıntı - Buhran klibi yayınlandı!
[ 0 yorum - 16601 okuma ]
· Wayne Static 48 yaşında hayatını kaybetti
[ 0 yorum - 17566 okuma ]

[ Devamı Haberler Bölümünde ]
 
Fotoğraf Galerisi

B Noktası



B Noktası



B Noktası



Heretic Soul @ Waldb ...



Heretic Soul



Heretic Soul



Heretic Soul @ Rock ...



Anoreksi Promo 2011



Anoreksi Promo 2011



Anoreksi Promo 2011


[ Fotoğraf Galerisi ]
 
Rastgele Biyografi


Apathetic
 
MetalTR Arama
 
Üyelik
 
Üye Olun
Kayıp Şifre

Güvenlik Kodu: Güvenlik Kodu
Güvenlik Kodunu Girin:
 
Üyelik:
Bugün: 0
Dün: 0
Bekleyen Üyelik(ler): 4
Toplam Üye: 42,762
En Son Üye: electric_wizard

Şu An Bağlı:
Misafir(ler): 225
Üye(ler): 0
Toplam: 225
 
Forumlardan
Last 10 Forum Messages

eskiler bi bakın la ?
Son mesaj atan; ImpLosioN

Şu anda ne dinliyorsunuz?
Son mesaj atan; ImpLosioN

MetalTR Discord kanalı bekleriz
Son mesaj atan; Belorin

Metal dinleyici kitlesi
Son mesaj atan; Belorin

Kiramen Katib-in (Ankara)
Son mesaj atan; SMITD

Ona On Cafe
Son mesaj atan; SMITD

Kurbağa Teorisi
Son mesaj atan; elvistuna

Rotting Christ 10 Aralık 2023'te İstanbul'da!
Son mesaj atan; KopuK

Rotting Christ 10 Aralık 2023'te İstanbul'da!
Son mesaj atan; KopuK

1 mart 2024 Cradle of Filth istanbul konseri
Son mesaj atan; KopuK


[ Metal TR.NET - Yerli Gruplarina Sahip CIK ! ]
 
Köşe Yazıları
 
metaltr.net :: Başlığı Görüntüle - Anarşi ve Ütopya
 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları Üye ListesiCan Sıkıntısı Giderici!   
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için login olunÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için login olun     GirişGiriş 
GünlüklerGünlükler    Günlük Kontrol PaneliGünlük Kontrol Paneli    GünlüğümGünlüğüm

Anarşi ve Ütopya
Sayfa 1, 2  Sonraki
 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    metaltr.net Forum Ana Sayfası -> Felsefe - Sosyoloji - Psikoloji
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Sal Eyl 02, 2008 10:02 pm    Mesaj konusu: Anarşi ve Ütopya Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #1   

Sevgi, çalışma ve bilgi canımızın ana kaynaklarıdır öyleyse yaşama onların yön vermesi gerekir.
Wilhelm Reich

1. Stabilizasyon



Yukarıdaki sözün doğruluğundan kuşkusu olan var mı? Sanmıyorum çünkü onu çürütebilecek bir antitez olsaydı insan denen memeli hayvan düşünemiyor olurdu. Hatta belki de bu söze aykırı davranan tek canlı türünün insan olduğunu da düşünüyorum aslında, çünkü daha az düşündüğü söylenip durulan hayvanlar asla tüketime yönelik yaşamazlar ve barışçıldırlar.

Bu yazımızda doğal hayattan ve onun kendi içindeki işlevsel bağlarından hareketle anarşi ve ütopya düşüncesini irdeleyeceğiz. Tabi bunu irdelerken de insanın uygarlığı oluştururken doğal ilkelerden nasıl sapmalara uğradığını, sabit sistemler içinde kendini kısıtlayarak bir hastalık etkenine dönüştüğünü de göreceğiz. Ana tema olarak da Anarşi düşüncesinin doğaya geri dönüş arzusu ile olan bağlarından bahsedeceğiz. İnsanın 6000 yıllık sabit sistemler teorisine karşılık doğanın dinamizmine karşı mücadelesindeki uyumsuzluk da bunlar içindeki en önemli eleştiri noktalarımız olacak. Artık hemen hemen herkesin kabullendiği “mutlak olan tek şey mutlak olan hiçbir şeyin olmadığıdır” ve “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir ve hatta bu bile dile getirildiğinde kendini yanlışlayan bir belirsizliğin içerisinde determinist genellemelerin dışına çıkar” önermelerine rağmen yaşam alanındaki mutlaklık,yetkinlik, mükemmellik, sınırlandırılmışlık, tekillik ve tasarımcılığın doğaya aykırı ve dolayısıyla akıl dışı içeriğinden söz edeceğiz.

Şöyle bir örnekle başlayalım. Kurak bir bölgede araştırma yapan doğa bilimciler bir bölgede yaşayan tilkilerin garantili olan tek besininin bir çeşit yabani çilek olduğunu tespit etmişlerdir. Tilkiler beslenmeye çıktıkları vakit av bulamadıklarında özellikle kış mevsiminde bununla besleniyorlar. Ancak araştırmacılarımızın sonradan nedenini bulduğu ilginç nokta ise şu: Bu bitkiler bölgede seyrek dağılmasına rağmen tilkilerin asla tek bir bitkiye yönelmediklerini, sürekli gezerek her birinden bir iki lokmayla yetindikleri görülmüş. Tilki bunu bilinçli mi bilinçsiz mi yapıyor orası önemli değil. Ancak zor şartlarda bir ağaç ile yetinmesi durumunda hem daha az enerji harcayacağı hem de daha kolay beslenebileceği de açık. Fakat gerçek şu ki, eğer böyle davranmayıp her aç kaldıklarında birini kullanmış olsalardı ki bu yukarıda da söylediğim gibi daha kolay ve doyurucu bir pratik olarak görülebilir, bitkinin tohumlarını da yemiş olduklarından kısa sürede bölgede bu tür yabani çileklerin neslinin tükeneceği anlaşılmış. Üstelik tilkilerin bu davranışı bitkinin yayılım alanını da genişletmekte aynı zamanda. (tohumları sindiremeyip ve sürekli yer değiştirerek oraya buraya dışkıladıklarından ötürü) İnsanlar bu tür vakalar işittiklerinde hemen, 'bak işte Allah ın işi ne hikmetler var' der ve işin içinden hiç bir gerçek ders almadan çıkarak kolaya sığınıp, kendilerini organik olan işlevsel doğal gerçekliğin yani doğal yaşama uyumun dışında tutarlar, buna da logos yani evrenin ve doğanın bilinçli tasarımı diyerek açıklama yaptıklarını zannederler. Oysa görüldüğü gibi bunu yapan canlı bilinçsizdir yani tasarım yapamamaktadır.

Yine idealizm burada bir hileye başvurur ve aklı olmayan canlıların akıllı bir üst varlıkça programlandığını öne sürer. Oysa tasarımın bir parçası olan programlama aklın sonucudur ve bu akıl sadece insan aklı olup mutlak değildir.


Hayvanlar yaşamak zorunda olup alet de yapamadıkları ve yavruyken annelerinden öğrendikleri dışında türdeşlerinden hiç birşey öğrenmedikleri halde bu tür uyum özelliklerini göstermekte çok ustadırlar. Yani buradaki ana fikir bir tilkinin bile bulduğu kaynağı korumaya yönelik davranışa girmeyi öğrenebilir olmasıdır kendi yaşamı için. Aslında bu öğrenilir olmaktan ziyade bir uyum mekanizmasıdır yani dışardan öğretilmez ortama uyum sağlanır. Çünkü bunu yapamazsa nesli tükenecektir. Milyonlarca yılda gelişmiş davranış özelliklerinin o bölgedeki memeli hayvanda ortaya çıkan son halidir. Oysa inançlı ve akıllı olduğu söylenen insanlar bu noktada daima umursamaz olabilmekte ve çıkarları için tüm bir ormanı kereste fabrikasına dönüştürebilmektedirler, hatta bu orman yağmur ormanı olsa da.

Çünkü düşünebilen insan çilek ağacının etrafında sanayi tesisi kurup tamamen tükenene kadar sömürmektedir. Türün ya da doğal yapının kendini sürdürebilmesi adına yaşama saygısını kaybetmiş, salt kendi tüketim çıkarlarını gözeterek her şeyin ona bağışlandığını düşünmektedir. Bilinçli tasarımı ile aklını doğayı işlemeye adamış,ancak doğanın bir işleyişi olduğunu ondan tamamen kopmuş olmasından ötürü unutarak kendi tasarımı için ya da onun eline verilmiş tüketim metalarının karşılıksız bir bağışı zannetmektedir. Oluşturduğu yaşam biçimi sadece kendine benzer yapılar üretmek, doğayı kesip biçmek ve tüketmektir. Aklı tamamıyla doğadan sadece almaya yönelik tasarılar kurar. İnsanlığın dolaylı ya da dolaysız doğaya katkısı yoktur. Kendi yaratılış mitolojisinde de bu nedenle bu durumunu “cennetten kovulmak” olarak adlandırmıştır.

O tüketmeye yönelik olarak, aklının karar mekanizmasına güvenerek dokunmaması gerekene de dokunmuş, sonra bu yüzden benliğini yitirip utanca düşmüş, doğasından uzaklaşmıştır. Artık tüm varoluşu çile içinde geçmek zorunda kalacaktır. Uygarlık yüzünden kambur ve kıpırtısız kalmış, ağır bedeni de diğer ağaçlara yönelmeye üşenmektedir. Tek ağacı bilgi, tek meyvesi tüketimidir. Kaynak tamamen tükenene kadar asalak biçimde o kaynağın içinde ve çevresinde asalak tür olarak yaşamaktadır. Yani doğanın kendi kendisini üretim yeteneğini sınırlandırıp yok ettiği gibi, insanın suni üretimi de daima ekolojiyi bozacak biçimde gerçekleşmekte, sadece kendi tüketimine yönelik oluşturulmaktadır. İnsan doğa için yok edici bir tür virüs olmuştur.

Değil mi, çok mu aşırı oldu? Peki ya insan nedir öyleyse, madem hepiniz hemfikirsiniz dünyadaki şartların normal, olması gerektiği şekilde olduğu konusunda? Bir tür asalak mıyız biz tür olarak bu gezegende? Eğer öyleyse; sanırım doğal madde enerji döngüsünü bozup gezegenin mahvolmasına neden olan o üstün zekamızla övündüğümüz oranda beceriksiz ve budala bir tür olmalıyız? Şu an aniden ortaya çıkabilecek ekonomik veya elektronik bir felaket insanlığın kitleler halinde ölümünü getirecektir. Çünkü o, sadece kendi tüketimi ile yaşayabilen, doğal döngüye uymayan bir varoluş biçimine dönüşmüştür. Yeryüzünde ekolojiye dolaylı ya da direkt olarak katkısı olmayan tek varlıktır. Tüm atıkları,tasarımları,yapıtları geri dönüşemez biçimde doğaya zararlıdır. Kendisine de zararlıdır ve içinde hapsolur.

Tıpkı sınırlı bir ortamda yetiştirilen kültür bitki ve hayvanlarının bağışıklık sisteminin görece daha zayıf, ortamda daha fazla ve o ortamda daha çok mikroorganizma oluşması gibi. 2004 de yaptığım bir araştırmada bir işletmede kapasitesinin üzerinde stok yoğunluğu olan havuzlardaki Dicentrarchus Labrax (Levrek) balıklarında hastalık etkeninin ve stress in yükseldiğini, vücut anomalilerinin oluştuğunu tespit ettim. Bu kültür balıkçılığında da çok bilinen alışılmış bir olgudur.



Her ne kadar balıkların bilinçsiz olduğu düşünülse de sınırlı alan ve aşırı populasyon yoğunluğu direkt olarak stres ve hastalıklara yol açmakta,ortam hijyen koşullarına sahip olsa da bu sefer bağışıklık azalmakta ve yine de canlılar hastalığa yatkın hale gelmektedir. Kültür üreticiliğinin en büyük sorunlarından birisidir bu. Sınırlı ortamda aşırı yoğunluk hem ortamdaki organik atık miktarını arttırmakta,hem bu atıkların dağılmasını engellemekte,hem dışardan ortama giren hastalık yapıcı antijenlerin ve asalakların da çoğalıp tüm ortamda hastalık oluşturmasına neden olmaktadır.

Bu etkenlerin tamamı doğal ortamda da vardır ancak bu denli birbirine bulaşamazlar. Balık hareket eder,su akar,deniz geniştir vs.

Bunun bir benzerini Çin, Hindistan gibi nüfus yoğunluğu yüksek ülkelerde de görmekteyiz. Bu ülke halklarının özellikle Çin de binlerce yıldır hiçbir kültürel sarsıntıya uğramadan aynen korunduğunu görmekteyiz. Son yıllarda bir çok tehlikeli hastalık da bu ülkelerde görülmüştür. En son H5N1 yani insanlara bulaşan kuş gribi de ilk önce Hong Kong da görülmüştür.

Burası Asya'nın en büyük serbest pazarı ve limanı, en işlek ticaret, endüstri ve turizm merkezidir. Nüfusun 7,5 milyon olduğu 1092 km² lik bu kentte kişi km² ye 3500 kişi düşmektedir. Bu ise nüfus yoğunluğunda dünya sıralamasında en yüksek orandır. Bu bir tesadüf müdür? Hayır. Aşırı nüfus mikroorganizma yayılımını arttırmakta, stabil yani yayılım ve çevresel açıdan populasyon kendi içine kapalı olduğu içinde mutasyonlar ve genetik deformasyonlar oluşturmaktadır.

Görüldüğü gibi balık kültüründen edindiğimiz tecrübe ile insandan insana bulaşan kuş gribi virüsü H5N1 in neden ilk olarak Hong Kong da ortaya çıktığını anladık. Birçok parazitin varlığını da kültür üretimi yapan işletmeler saptamıştır. Normalde hastalık oluşturamayan bu asalaklar kapalı ve kısıtlı ortamda ölüme neden olabilmektedir. Kümes hayvanları H%N! in kuş hastalığını insana geçirmesine ve ona adapte olmasını sağlamıştır gibi.

Bu tür kentler stabil yapıları nedeniyle çok sayıda hastalık etkenini içinde barındırırlar. Oysa kırsalda yaşayan doğa havası alan kişilerin geç yaşlara dek dinç ve sağlıklı kalabildikleri de görülmektedir. Aynı şekilde en basit prokaryot organizma şuş ları, ani bir şekilde üredikten sonra yayılım göstermediklerinde yani kapalı bir kap içinde tutulduklarında, bir süre sonra önce dengeye ulaşmakta, daha sonra kendi toksin atıkları nedeniyle topluca zehirlenerek yok olmaktadırlar.

Yaşamın devingenliğine karşılık insan etkisinin sınırlayıcı ve stabil yapısı ölüm tepkisine yol açan stres,hastalık gibi bozucu etkenleri sürekli olarak tetiklemektedir. Çünkü insan doğayı şekillendirirken kendini stabilize ederek izole olmaktadır. Bu durum entropi yasasına da aykırı olduğundan kendi kendine hastalık üretmektedir. Örneğin denizdeki balıklarda çok az parazite rastlanırken kültür balıkları yetiştiriciliği için parazitler konusunda da uzmanlık gerekmektedir. Çünkü populasyondaki bireylerin kaçabilecekleri bir yer yoktur. Birine bulaşması tüm populasyonun risk altına girmesi için yeterlidir. Aynı durum ortaçağdaki salgın hastalıklarda da görülür. Kentleşme ve nüfus tıp biliminin henüz mikroorganizmaları bilmediği o çağlarda tüm dünyayı özellikle de avrupayı kasıp kavurmuştur. Veba bir süre sonra kendiliğinden yok olmuştur o çağda aşısı yoktu.

Stabilizasyon kültür üretimidir. Kıpırtısızlığı doğurur. Sürekli belli alanda sıkışmış organizma giderek saldırganlaşır. Her türlü hastalığa ve yıkıma yönelir. Metabolizması ile birlikte fiziksel yapısı da giderek deforme olmaya başlar ki,uygar insanların hemen hemen tamamı hafif dış kambur ya da ters kamburdur. (Omuriliğin hafif S biçiminde içe kıvrık oluşu)



En son Aton tarafından Çrş Eyl 03, 2008 5:25 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Sponsor Linkler







Tarih: Google ve Sponsor Baglantilari    Mesaj konusu: Sizde bu bölüme reklam verebilirsiniz !
: #   


Başa dön
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Sal Eyl 02, 2008 10:25 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #2   

2. Tarihi Savaş Politikaları



Dünyadaki insan yaşamına genel olarak neler yön veriyor bir bakalım. En önemlisi para. Zekamız sayesinde aferin bize ki, gerçeğin yerine daha kolay takas edildiği için parayı bulmuşuz. Fakat nedense parası ihtiyacından çok olandan, olmayanlar istediğinde dilenci, sormadan aldığında ise hırsız olmakta. Buna da mülkiyet hukuku demişler çalış kazan demişler ama, ne kadar çalışırsan çalış asla çalışarak zengin olunmaz, başkasının emeği sömürülerek zengin olunur. İktisatçılar bunu böyle söylerler, para parayı çeker.

Ticaretin mantığı kar etmek, dolayısıyla da her şeyi üretim, maliyet ve emek değerinden fazla satmaya yöneliktir. Masallara inanmayınız bu hukuk(mülkiyet hukuku) kendi içinde tutarsızdır göründüğü gibi. İkincisi savaşlar. Bunun da gerekçesi ilk başta kendi yaşam alanını korumaya yönelik olarak ya da açlıktan kaynaklanan bir saldırıdır. Ancak artık üretim yapabildiğimize, besinimizi kendimiz üretme tekniğine sahip olduğumuza göre av sahasını koruyan ya da geyik sürüsüne saldırıp bir yavru geyiği avlayan aslandan daha farklı davranabilecek bir zekaya sahip olmamız gerekirdi öyle değil mi?

Ancak tersine bu akılla gidersek avlayacak hiç bir şey bulamayacak, tüm hayvanların yok olmasına neden olacak bir toplu yok etme özelliği edinerek bindiğimiz dalı kesmek ve çok akıllıyız biz uzaya çıktık demek suretiyle üstüne bir de övünecek, yeryüzündeki hayatı yok edince de bu sefer "bu bir kitapta yazıyordu zaten, kıyamet kaçınılmaz" şeklinde kendi yazdığımız yıkım mitolojisini gerçekleştirmiş olacağız. Evet çok zekice.

Politika ve diğer her şey de modern bilim de dahil, bunların etrafında göreceli olarak izin verildiği ölçüde yolunu çizebilmektedir; ihtiyaca ve gerekliliğe göre değil. Yani bu düşüncelerin hepsini reddederseniz hayatta tutunamayan hayalperest ütopik kişi olursunuz. Üstelik, “haklısın ama ütopik bu” denilir. Haklı ama ütopik? Bu durumda haksız olan bir belirleyici yoğunluğundan bahsedilmelidir. Kimdir bunlar?

Şimdi gelelim asıl çarpıtılmış olan ana soruna. Savaşanlar kimlerdir, kazanan kimdir, kaybeden kimdir, yöneten kimdir, yönetilen kimdir? Kapitalistler kan mı içer, işçiler pek mi bilinçlidir?

Sonuç olarak hepsi insandır ve bireysel olarak ölçtüğünüzde genel olarak aynı zekaya sahiptirler. Fakat konumları dolayısıyla eylem alanları sınırlandırılmıştır. (stabilizasyondan ötürü) Peki kim sınırlamış ve konumlandırmıştır onları? Kader mi? Tabi ki kendi hukukunu çizmekten aciz hale gelmiş Halk yığınlarının bir türlü tükenmek bilmeyen rahatsız edici cehaleti ve kadere sığınan sabrı denilebilir. Halk ın sabrı taştığında ise tek yapmayı bildiği şey kanla devrim yaparak bir süreliğine yönetici sınıfın figüranlarını ve yönetim biçimini biraz daha törpülemektir.

Ancak işlevini asla üzerine sorumluluk alıp değiştirmeye yanaşmaz; çünkü kendine güvenmez aklı kestiğinden beri. Bireylere aciz ve zavallı bir ölümlü olduğu söylenip durulmuştur çocukluğundan itibaren ebeveyninin kontrol etme kaygılarıyla. Bu nedenle de av ile avcının aynı kırlarda dolaştığı hayvanlardan, en zayıf av kadar bile cesareti yoktur toplu olarak karar vermeye çalışırken; sıradan “normal” insanın.



Fakat insanlar yok etmez ya da dünya birdenbire değişmezse, ceylanlar ve tavşanlar kesin hayatta kalacağı halde insanın geleceği kritiktir. Çünkü o(insan) aslında düşünmez, bulduğunu kurutana kadar tüketip, tüketecek el değmemiş başka bir şey arar. (tilki kadar aklı yoktur artık) Bulamamışsa kendini tüketmeye başlar. Bu asla şaşmaz bir uygar insan(sözde uygar) yasasıdır. ABD petrol için 1 milyon Ortadoğuluyu katletmiş adını da özgürlük savaşı koymuştur güncel bir örnek vermek gerekirse. Ortadoğuluları birbirine katlettirdiği dönemi saymazsak o da. Peki Halk lar neden bu kadar alıktır? Amerikalılar Araplardan çok mu zekidir? Birinci Dünya savaşında milyonlarca Türk,(toplamda ne kadar bilmiyorum) İkincisinde de 30 milyon Avrupalı Halk ölmüştür. Peki bu savaşları kim neden çıkarmış ve kim kazanmıştır?

Kimin kazandığının aslında çok önemi yoktur, her zaman Halk lar öder savaşların bedelini. O kendi yarattığı yöneticilerinin sapkın hırsları, eli, ayağı, kılıcı olmak için doğduğunu ve kutsandığını zanneden bir budala olmayı seçmiştir, o yüzden de savaş çıktığı an kaybeden her zaman tüm dünya halk larıdır.

Bu nedenle de uygarlık mevcut teknik olanaklarının en az 150 yıl gerisinde bir sefaletle yaşamaya mahkumdur. Her savaş dünyayı en az 10 yıl geriye götürür. Çünkü savaşlar üretici değil yıkıcıdır ve dünyanın neresinde olursa olsun özellikle bu zamanda her savaş tüm dünyayı direkt etkilemektedir. Tıpkı bir asalak gibi insanlığın canını ve enerjisini emmekte, onu zayıf düşürüp yapabileceklerini de erteleyip geciktirmektedir. Geçmişin imparatorluklarının yıkıldıktan sonra iç savaşlara ve uzun zaman devam eden bir sefalete düşmesi de bu yüzdendir.

Ortadoğu; imparatorluklarının ilk doğduğu yer olduğu için gücün batıya kaydığı son 3250 yıldır (Filistler ile İsrail oğulları kültürü arasındaki bitmeyen sıcak savaş o zamanda vardı) kısa aralıklar vererek habire savaşın içinde bulmaktadır kendini. Biz Anadolu Türkleri padişahlarımızın Avrupa, kuzey Afrika ve orta doğuda yarattığı dehşet yüzünden Avrupa’ya borç ödüyoruz halen. Çünkü Halk lar her seferinde aldanırlar. Güç istençleri dönem dönem onları sömürgeci yapmakta, sonrasında da bedelini ödetmektedir. Roma 2000 yıl akdenizi sömürmüş, yıkıldıktan sonrasında Avrupa halkları engizisyonlarda çürümüş, Arap İslam zaman zaman da Moğol istilaları ve vergileriyle sefalete mahkum olmuştur.

Osmanlı saltanatı 600 yıl Anadolu ve doğu Avrupa’yı sömürmüş yıkıldığından beri imparatorluktan kalan Anadolu ve Ortadoğu halkları sefalet içinde borç ödemeye mahkum olmuştur. Avrupa’dan dışlananlar aynı sömürge sistemi ile yeni kıtada yani Amerika’da katliam yapmış, sonrasında dönüp ABD adı ile tüm dünyanın yönetimine soyunmuştur.



Tabi bu konuya sınıf savaşımı tarihi açısından da bakılabilir ancak sonuç değişmez. Çünkü üretim araçlarını ele geçiren egemen sınıflar egemenliklerini pekiştirmek için kendi düşünsel biçimlerini eğitim ile Halk a benimsettiğinden ötürü Halk asla yaşam biçiminden şikayet etmez ve piyangodan, şans dan fırsattan, kader den tanrıdan dua veya umut yolu ile, kurtarıcılar yolu ile kurtuluşunu bekler durur. Bu dünyada olmayacağını gördüğü için de genelde öldükten sonrası hakkında düşlere kapılıp orası için plan yapar ve yaşamdan da bezmiş olduğundan geçip gitmesini sessizce izler. Yani egemenler egemenliklerini dayattığı ölçüde onun altında ezilenlerde bu durumuu üretmekte ve inançları ve değerleriyle yeniden üretmektedir. Dolayısıyla Halk ın alık olma nedeni bunu benimsemiş olmasıdır. Sıradan bir konuşmada Halk denen tabakadan bir bireyin ne derece kendisine dayatılmış olana bağlı olduğunu gördüğünüzde onun neden ezilmekte olduğunu da anlarsınız.

Halk, kendisini ezenlerin gücüne hayranlık besleyen kitleye verilmiş bir isimdir. Dolayısıyla da tepkisi daima ezenin yanında olacaktır. Sanıldığı gibi ezilenler birleşmezler. Kocasından dayak yyen,çocukluğundan beri de ebeveyni tarafından ezilen kadınlar en eşlerine en çok bağlı kadınlardır. Çünkü hiç özgür olmadıklarından bu düşüncenin tersine inanarak yaşamaktadırlar. Ezilenler, ezenleri onaylarlar. Pratikte durum budur. İdealde onların buna tepki gösterebilmesi ise önce zihinlerindeki zincirlerin ve beraberinde ekonomik zincirlerinin ortadan kaldırılmasını gerektirdiğinden biri olmadan da diğeri olmayacağından daima pasif davranacaktır. Yüzyılların hiyerarşisine inan,güçlünnün güçsüzü ezme hakkı ve de insan uygarlığının savaşa olan yatırımı bu anlayışı tüm zihinlerde aşılmaz bir hale getirmiştir. Sokakta bir kadın şiddete uğrarken Halk onu tartaklayanı tartaklamak yerine acıma duygusuyla olaya hiç bulaşmadan kadına bakar ve bu durum o kadının bunu kabullenmesinin nedenidir. Güç kullanarak zorla hak iddia etme olgusu tüm insanların alıştığı bir hal almıştır. Tarih denilerek çocukluktan itibaren hep bu anlatılmış tüm bireyler güçlü olmaya çabalamaktadır. Bu ise savaş demektir, çalışma ve işbirliğinden önce. O nedenle silahı olanlar kazanır, çalışanlar değil.



En son Aton tarafından Çrş Eyl 03, 2008 5:38 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Sal Eyl 02, 2008 10:45 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #3   

3. Batının ve Doğunun Halkları



Halk ların savaşması gereken asıl düşman, kendi yaşama biçimidir farklı dilde konuşan öbür Halklar değildir aslında.

Bu dil konusu Tevrat a geçen babil kulesi hikayesi ile sembolize edilmiş insanlığın saçma bir işlevsiz yapı oluşturayım derken nasıl birbirinden ayrı düştüğünü anlatmaktadır kanımca. Ne de olsa Din kitapları popüler mit lerin bir araya getirilmesi ile ortaya çıkan insan toplumunun kendi hatalarının ve trajedilerinin ozanlarca sembolik yollarla anlatımından ötesi değildir.



Babil kulesi, İncilde de büyük fahişe denilerek lanetlenen ilk büyük devletlerden biri olan Babil imparatorluğunun ta kendisidir. Tüm dünyaya hakim olma düşü kurduğundan da bitmemiş, insanlar farklı devletlere ve dinlere inançlara bölünüp savaşmıştır bu Babil kulesi denen Devlet yüzünden. Devletler de üstelik birbirine düşmandır. Egenin iki kıyısında yaşayan yunanlı kafatasçı milliyetçi ile Türk kafatasçı milliyetçisi kelimesi kelimesine aynı şeyleri birbirine karşı zırvalamaktadır; çünkü diğerinin yaşadığı bedellerden habersiz ve kayıtsızdır. Yunanlıya göre Türk ler onların toprağını almış haydutlardır ve bu ona göre doğrudur. Türk e göre yunanlı toprağında hak iddia eden bir hayduttur ve bu ona göre doğrudur. Ama komik olan yunanlı manav ile Türk manav ın aslında o topraklarda hakkı olmadığıdır. Hiç olmamıştır. Uğruna diğer ulusu lanetlediği o toprak daima başkalarınındır, kendisine zerresi koklatılmaz.

Çünkü onların öyle düşünmesi beceriksiz yöneticisinin hiç bir iş yapmadan kendi kıçını rahata almasını sağlar. Fakat Büyük Roma imparatorluğu yıkılmış, Latince unutulmuş, geriye İtalya kalmıştır kala kala. Devamı olan bizans ise unutulmuş, geride hayatta kalabilmeyi başarmış 10 milyon yunanlı ve Rum Halk ı kalabilmiştir. Osmanlıdan da geriye artık global dünyada etkisi olmayan 80 milyonluk T.C. kalabilmiştir.

Kurulduğu günden bu yana Dünya da üretim ve kültürüyle savaşı geri planda bırakabilmiş biri sürekli işgale uğrayıp yıpratılmış sadece iki kültür vardır. Çin ve Hindistan. Bu da onların dışa kapalı yanının olumlu getirisidir. Aslında kültürel çeşitliliğine ve gizli gücüne gıpta ettiklerinden diğer tüm uluslar bu iki kültüre küçümseme ile bakmaktadır. Yeryüzünde ismini ve cismini değiştirmemiş en barışçıl iki ulus olmalarına rağmen sürekli gaddarlıkla suçlanıp dışlanmaya çalışılmaları da bu yüzdendir. Roma gibi surlar yapıp vergilerle tüm dünyayı köleleştirmeye uğraşmamışlar her yana yayılmamışlardır. Kendi dinini yabancılara zorla benimsetmeye de çalışmamışlardır. Set yapıp içerde kalmışlardır.

Çin seddi nin Hun ve Asya kökenli diğer kabilelerinin saldırısına karşı inşa edildiği gibi bir masal uzun zamandır popülist olarak işlenir. Kent devletleri sömürgeci ve köleci yapıya kavuştuğunda elbette göçebe barbarlara karşı surlar inşa ederler. Ancak bu surlar sadece dışardan gelecek saldırılar için değildir. Çin krallıkları aralarındaki savaş bittiğinde bu surların birleşmesi Çin halkının dışarı çıkmasını da engellemiştir.



Çünkü kendilerini güvende hissetmiş ve statik bir yerleşik kültür oluşturarak dışardan gelenlere görece geçirgen,ancak kültürel asimilasyon nedeniyle içerden çıkışın daha zor olduğu bir yapıya bürünmüşlerdir. Bugünkü Çin Halk Cumhuriyetinin nüfus gücünün kaynağı batısından izole olan bu yapısıdır. Bir nevi insan gücü ile yapılmış tarihin ilk sınır çizgisini çekmişlerdir. Tüm iç çelişkilerine rağmen o coğrafyadaki tüm Halk larda Çinli adını almıştır. Tabii ki o da imparatorluktur ancak Ortadoğu ya da batı kadar gaddar değil. Dünyaya gelmiş en acımasız, ataerkil ve gaddar askeri lider Cengizhan da dahil bu kültürü kapalı yerleşik ve geleneksel yapısı nedeniyle yok edememiştir. İnançları da Sami dinleri gibi dünyayı kendine mülk edinme amaçlı değildir bu kültürlerin, tersine alçakgönüllülüğü ve aşırılıktan heybetten gösterişten kaçınmayı öğütler.

Hindistan ise sürekli Ortadoğu ve batı imparatorluklarının tecavüzüne uğramıştır. Kast sistemi kötüdür belki ama karşıtları ve işgalciler daha da kötüdür. Çünkü en aşağısından en yukarısına tüm sınıflar özgür olduğunu iddia edenlerde de mevcut olup özgür irade yalanına başvurmakla legal olmaktadırlar. Aslında ne Ortadoğu ve batının halk larında özgür irade bulunmaktadır ne de uzak doğu Asya kültüründen daha insancıldırlar. Her şey satılıktır tersine bedenler bile.



Uzak doğu kültürlerinde ise birey diye bir olguya pek rastlanmaz. Emperyalist Japonyada bile kapitalist üretim biçimi çalışanlarla işyeri arasındaki bir aile anlayışı gibi yürütülür, feodal bağlar hakimdir.

Gariptir ki Pekin ya da Şanghay da tecavüz hırsızlık ve cinayet vakası daha kalabalık olduğu halde bırakın New York u, Londra yı; İstanbul dakinden çok daha azdır. Çinlilerin ve uzak doğuluların birtakım asparagas haberlerle abartılan görüntülerle insanlık dışı ve üçkağıtçı olduğuna dair genel bir inanç olsa da dünya da. (Bunu kimlerin uydurduğu da ortadadır.) ABD henüz 300 yıllık bir imparatorluktur Çin ise Roma yıkılsa da yıkılmamıştır çünkü insanları savaşa, işgale değil; üretime odaklanmış şekilde yaşar. Bugün de halen en hızlı büyüyen ve gelişen ülkedir nüfusuna rağmen ve üstelik dağılmak ve etnik bölünme gibi tehditler altında da değildir.

Çünkü doğu kültüründe ırk bilinci batıdaki gibi diğerini yok etme pahasına gelişmemiştir. Fakat diğer tüm ulusların yöneticileri Halk larını bölünmekle, savaşla, paranoyayla güderek hem de gene savaşarak, sonunda yok olmaktadırlar. Sözde barış için ordular yaratılıp tüm kaynaklar tüketilmekte, uygarlık silahdan geçilmeyen paranoyak devletlerin gergin uluslar arası komşuluk ilişkileriyle yürütülmektedir.



Batı halkı ırkçıdır. Ortadoğu halkı da. Köleliği onlar icat edip ticaretini yapmıştır. Hindistandaki kast ssteminden daha gaddardır bu. Batının sözde bireyciliği egemenin istediğini mülk edinme hakkıdır. Doğunun toplumculuğu da egemene sadakat anlamı taşır, yoksa toplumsal işbirliği değil. Yani birbirine tepki duyan batı ve doğu halkları aynı hastalığın iki farklı halidir. Biri daha bağımlı ve kadercidir aykırılık kınama ve ağır cezayı hakeder,diğeri daha bencildir hem saldırır hem de saldırdığını suçlu ilan eder. Bir türlü ortak paydada birleşme yoktur çünkü o zaman ezenlerin varlığı soru konusu olur. Ne işe yarıyorsunuz siz bizi birbirimize karşı kışkırtmak haricinde? Biz bu yönetici sınıfa gerilimden faydalanan asalak sınıf diyeceğiz.



En son Aton tarafından Çrş Eyl 03, 2008 5:55 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Sal Eyl 02, 2008 11:10 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #4   

4. Ezilenler Kendilerini Ezecek Olanlara Karar Verirler



Uygarlıkların ve kültürlerin yok olmaları kayıptır, çünkü bir kültür yok olduğunda bulguları ve mirasları da büyük oranda kaybedilir ve dünya yine geriye adım atmış olur. Geleceği bizden başka belirleyecek hiç kimse yoktur. Devletleri,politikayı,savaşı,milliyeti sınırları kabul ederek,en olası tek doğrunun bu tarih anlayışı olduğunu sanarak İnsanın global birliktelik ve sınırsızlığına Ütopya demekle aslında hepimiz varolan saçmalıkları gönlümüzle kabullendiğimizi açık ediyoruz. Bunun iç dinamikleri ve tarihsel gelişiminin pratikte bir önemi yoktur. Çünkü ortaya çıkan budur ve Halk buna inanıp bu yaşam biçiminde bir yer kazanmaya çalışmaktadır. Yöneticisine inanmakta onu seçmekte ve alkışlamaktadır bu noktada aldatılmış olması mühim değildir, çünkü aldatan da aldanmaktadır.

Cesaretimiz törpülenmiş, kalabalık içinde kaybolmuş, aciz varlıklar olmayı onlar, yani bizden öncekiler öyle dedi diye kabul ediyoruz. Eğer insanların mantıklı yaşaması mantıksız bulunup ütopik olarak değerlendiriliyorsa bunun tek nedeni her bireye ebeveynlerince kayıtsız şartsız kabul ettirilmiş olan yaşam karşıtı 'Dünya kötüdür, sen bir hiçsin, kes sesini haddini bil ve emirlere uy' inancının yarattığı kitlesel özgüvensizlik olmalıdır.

Zaten yönetici sandığımız insanlar da bunun hilesini bildikleri için duyguları ve inançları sömürü yöntemini öğrenip bu değerleri yönlendirerek Halk ı yönetmeyi öğrenmişlerdir. Madem yönetilmek istiyorsunuz o zaman yöneticilerden veya dünyanın şu andaki halinden şikayet etmeye de hakkınız yoktur. (Zaten o nedenle devlet kurumlarınca umursanmaz Halk ın şikayetleri) Çünkü onlar yani yönetici seçilmiş sınıf; Halk ın genel yansımasından başka bir şey değildir.

Halk kendi yönetiminin anlayışını yaratır, yönetim halkın ahlaki ve sosyal anlayışını baştan sona belirlemez. Örneğin yurdumuzun insanları birey olamadığı için devleti de, "dediğim dedik, çaldığım düdük, geç sıraya" devletidir. Devlet halk dan hariç gelişmez. Hitler i de Mussoliniyi de birey olamamış sefalet içindeki öfkeli kalabalıklar oraya dikmiş ve alkış tutmuştur. Hitler ve Mussolini akıllı kurnaz değil,tersine aptal kompleksli kaba saba sıradan kahve kültüründen orta sınıf ahlakından çıkma güdük zihniyetli kişilerdir. Halk kendine benzediği ve saçma saçma konuşup gösteriş yaptığı, şişindiği, atıp tuttuğu için onları alkışlarken kendini görür. Yoksa alıklaştığı için değil, halk zaten alıktır. Hatta bunu Hitler de öğrenmiştir ve “Kavgam” da şunu der.

"Halkın anlayışı asla kamuoyuna yutturulanın ötesine geçememiştir"



Doğrudur, o yüzden de ona Heil! diye bağırmışlardır. Nazizmin suçlusu da orta sınıf Avrupa ve Almanya ahlakı ve halkıdır Hitler değil. Hatta uygar ahlaktır. O sadece tesadüfen orda tam zamanında bulunan boyacı çırağı hırslı salak adamdır. Hitler bir örnek giyside kendini bulan, ezilmiş, hor görülmüş astsubay ın ya da memurun; kahramanlık düşleri kuran itilmiş kenar mahalle adamının yansımasıdır ve hepsi de düşmanın başkası olduğunu öğrenmeye şartlandırılmış,kendi aciziyetlerini üstün ırkın üyesi olma masalına inanarak bastırmaya çalışmışlardır. Kendileri acizlerin acizi ve sefildir öyleyse ırkı üstün olmalıdır. Bu nedenle ırkçılık en zorba en acımasız halk düşmanlığı olduğu halde, Halk ın isteği ile iktidara gelebilmiştir. Irkçılık daima orta sınıfın alkışlarıyla iktidara gelir.

Bu noktada sıradan Marksist’in sınıf savaşımı açısından makro dünya politikası vasıtasıyla emperyalizmin kuklası demesinin önemi yoktur Nasyonal Sosyalist partiye. Çünkü bu makineci,zorba ve mistik anlayışın altında köleleşmiş insanlığın acımasız nefreti bir yere yöneldikten sonra onun ipinin kimde olduğunun da pek önemi kalmaz. Zaten Hitler Emperyalizmin merkezine de Sosyalizme de nereye olursa saldırmıştır kendisine verilmiş olan güç ile. Asıl amaç Sovyetler olsa da. Biçimsel Demokrasinin en ileri aşamasının ne olduğunu bize Adolf Hitler göstermiştir. Halk ın biriken öfkesiyle kendini soyutladıklarına nefretle savaş ilan edip etnik katliama soyunması.

Hıristiyanlar yahudileri ikna edemediklerinden nefret ederler. Tüm hıristiyanlar eder. Sefaletin nedeni onlardır. Onları yönetenler değil komşusu olan yahudidir. Vatikan yahudi katliamını görmemiştir, işine gelmiştir. Sadece yahudiler değil göçebe ya da göçmen olan birçok insan da katledilmiştir. Muhalifler de katledilmiştir. Bunu tüm halk bilmektedir ama inanmamış gibi yapar. Sıradan halk gözünü kapayan insanlardan oluşur. O eşinin öz kızını taciz ettiğine inanamayan, çünkü ekonomik ve ahlaki açıdan tamamen bağımlı olan göz yuman kadındır. Unutmak ister. Bugün Almanlar Hitler i duymayı ve afişe etmeyi yasaklamışlardır. Unutmak isterler. Çünkü kandırıldıkları yalandır, onayladıkları için Hitler iktidarı bu denli gaddar olabilmiştir. Halk onayı olmadan yaprak kıpırdamaz. Faşizm varsa sebebi onu iktidara taşıyan anlayıştır.



Aynı şekilde çoğunluğun sevmediği ya da yalandan sevmediğini söylediği Sn. Başbakan Tayyip Erdoğan, orta sınıf zamane Türk insanının aynadaki ortak yansıması olduğu için başbakan olabilmiştir oyların en çoğunu toplayarak.

Yine seçilecektir de çünkü başka bir örnek oluşturulmamıştır. Kimsenin işine gelmediği için farklı olanlar hemen yaftalanıp dışlanmaktadır. Aynı şey George W. Bush için de geçerlidir. O, Ortalama Amerikalıların ağzıdır ne fazlası ne de azı. Çünkü Amerika hiç de sanıldığı gibi özgürlükler ülkesi değildir, tekelci şirketlerin Makyavelist yasalarınca yönetilir. (Özgürlük ülkesi yoktur zenginin daha çok zengin olduğu ülke vardır.) ABD nin Halk ın sorunlarıyla ilgili bir sorumluluğu yoktur. Tek bildiği en güçlü olması gerektiğidir. (Makyavel: Kapitalizm de başarıya ulaşmak için her yol mubahtır diyerek mevcut sistemin katı bir şekilde sınırlarını çizen düşünce adamı.)

Halk, akıllı olanı değil,güçlü olanı seçer. Güçlü onun aciziyetini azaltacak, ondan taraf olmak kendini kandırmasını sağlayacaktır. Dünyada sayısız ekonomik ya da siyasi kriz olmuş, halk ayaklanıp siyasileri değiştirmemiştir. Ya yerine bir diktatör koymuş ya da askeri darbeyi beklemiş alkışlamıştır. Çünkü Halk akla değil bir örnek giyinip kaz adımıyla yürüyen bu faydasız kitleye bakınca duygulanmaktadır. O askerler onun kurtarıcısıdır. Kimden? Sınırın öbür tarafındakinden. Peki ya onlar? Onlar da aynıdır. Halk kurtarılması gereken kitledir diğer halk dan. Böylece halk birlerini alkışlayıp lider ve kahraman ilan eder. Birbiriyle savaşıp refah bekler. Halk ın kafası bu kadar çalışabilmektedir şimdilik.



En son Aton tarafından Çrş Eyl 03, 2008 8:28 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Sal Eyl 02, 2008 11:32 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #5   

5. Anarşizm



Halk ların ezilmemesi için öne sürülen siyasi görüşlerden komünizm ise aşamaları nasıl olacağı noktasında türlü yollara ayrılmaktadır. Biri sistem demokratik hakların ve refahın artışıyla kendiliğinden daha iyiye gidecektir demektedir ki bu pek iyimser görünen sistemin sömürgeye dayandığını görmeyen bir görüştür. Diğeri üretimi yapan sınıfların yönetime dahil olup artı değer üreten ve değiştiren üretim araçlarının mülkiyetini reddeden sosyalizm yoluyla sınıfların ve sınırların kaldırılmasını önerir, diğeri ise en ütopik görünenidir ve her türlü geçici otorite de dahil reddederek her türlü otoriteyi ve mülkiyeti en büyük halk düşmanı olarak görür.

Anarşistlerce Sosyalizmin devlet kapitalizmine ve buyurganlığına dönüşeceği düşünülürken, sosyalistlerce anarşizm hayal dünyasında yaşayan küçük burjuva özentiliğidir,sosyal demokrasiye göre ikisi de yıkım getirir aşırıdır,devletçiler cumhuriyetçiler ve liberaller ise zaten her şeyin en iyisinin ve normalinin bu sistem olduğunu düşünür.


Anarşizmin Ütopik olmasının bir nedeni de daha planlı görünen Sosyalizmin daha tutarlı bir teori göründüğü halde pratikte hüsrana uğramasıdır. Bu durumdaki ana etkenlerden biri Marks ın öngörüsü matematiksel olduğu için Halk ın psikolojisinden habersiz yazılmış olmasıdır birazda.

[img]http://img516.imageshack.us/my.php?image=carsalifotocd8avj9.jpg[/img]

Marks haklı olsa bile, doğru olanın gerçekleşmesi Halk ın yaşadığı koşullarda ruh hastası olması(ruh hastası haline getirilmesi) yüzünden öngörülenin tam tersi gerçekleşmektedir. O nedenle kapitalist makro ekonominin ilk çöktüğü yıllarda örgütlenmesi beklenen emekçiler kendi aralarında örgütleneceği yerde, alışkanlıkları ve yetişme tarzlarından ötürü sol düşünceye yönelmeleri gerekirken, hep tam tersine kafatasçı düşman arayan aşırı sağ düşüncenin ardında toplanılmasına yardım etmiş; hatta öfkesi nedeniyle onun eylemlerini desteklemiştir.(Bknz yine 1929 global ekonomik bunalımından sonra, yükselen ırkçı milliyetçilikler muhafazakarlık Adolf Hitler ve nasyonal sosyalist parti. Ayrıca bakınız her kriz sonrasında ülkemizde yükselen muhafazakarlık ve sağ partilerin oy rekoru kırması.)

Bunları kabaca aylarca aç susuz bırakılıp, dövülüp işkence gören köpeğin ipini kopardığındaki ilk tepkisine benzetebiliriz. İnsan ne kadar zeki olursa olsun hayvandır, tepkisel davranışları ve acıları düşünce biçimini doğrudan etkilemektedir. Halklar aklıyla değil gündelik ihtiyaçları ve tecrübeleri ile karar verirler diğerini sadece aydınlar ve bilim adamları düşünür.

Çünkü sıradan Halk öfkesinden kudurmuştur. Fakat artık insanlığın doğal avlanma ve yönünü bulma yeteneği de yıpratılıp yok olduğundan bir süre sağa sola saldırıp sonunda kuyruğunu kıstırarak suçlu bir şekilde yeniden sahibine dönmek zorunda kalacaktır. İnsanı köpekle özdeşleştirmiş olmam rahatsız edici gelebilir ancak bu doğrudur, çünkü insan kesin olarak bir tür hayvandır asıl sorun nasıl bir hayvan olduğudur.

Bu nedenle de bu tür anarşizm,komünizm,sosyalizm gibi düşünceler bu türden bağımlı ve köle olmuş insanların bolluğundan ötürü ütopik görünürler. Çünkü ipleri koparılırsa ilk önce ana babalarını suçlayıp katletmeye meyilli olacaklardır normal yaşamlarında bunu kendilerinden bile saklamaya çalıştıkları halde.

(Parantez içi bilgi: ergenlik bunalımı da bu yüzden kuşak çatışmasına döner. Doğal durumda bu yaşlardaki ürogenital hormonal gelişim bunalıma neden olmazken sıradan ebeveynlerin hoşgörüsüz ve konu komşuya dayalı yüzeysel bakış açısı; gençliğe ve cinsel duygulara yeni adım atan genci toplum dışı görünen bir cinnete sokar. Toplum ise bu konularda geçiştirici ve iki yüzlü cinsel ahlakla yaklaşır bu soruna. Çözmekle ilgilenmez, gene yok sayıp yatıştırıcıları dayayıp uyutmaya çalışır genç zihinleri. Çünkü ebeveynlere de zamanında öyle davranılmıştır ve yetişkinler kendilerinden cesur evlatlarını kendi korkaklıklarından ötürü, taşıdıkları eziklik duygusundan dolayı kıskanmaktadırlar. Hala devam eden aynı korkularından dolayı da olabildiğince törpülerler her fırsatta.)

Yani bugünün toplumunda yasalar bireyleri kendilerinden korumaktadır. Ahlak neden olduğu ahlaksızlıkları engellediği öne sürülen bir kısırdöngüdür. Yönetim,insanları kısıtlayıp sonra da onları yeniden etkin kılmak için uğraştığını öne süren bir başka kısırdöngüdür. Fabrikada motoru motor ustası çalıştırıp ilgilendiği halde insan toplumunu seçilmişler yönetmektedir. Sağlık sorunlarında yetkili olanlar doktorlar değil alakasız sağlık bakanıdır. Ormanlardan sorumlu olan ekologlar ve çevre uzmanları değil, alakasız adamlardır. Hepsiin başında da en alakasız adam yani en çok konuşan adam bulunur. Bu bir fabrikanın işleyişini onu piyasaya tanıtmakla görevli reklam şirketine devretmek manasına gelir ki o yüzden demokratik sistemde üretim az üretenler sefil, konuşanlar rahat, imzalayanlar zengindir. Oysa bu tamamen bilinçsiz rastgele bir kaotik yönetimdir. Mitokondrinin sinir hücresi olmaya çalışmasıdır. Mitokondrinin mitokondri,sinir hücresinin sinir hücresi olması gerektiğini söyleyen anlayış mantıksız ve ütopik diğeri ise normal ve doğru kabul edilmektedir. Çünkü Halk denen tabakadaki karpuz satıcısı, birkaç kelime okuyup birkaç şey öğrenip inanınca buna dayanarak evrenin işleyişi için en iyi ve doğru kararı verdiğini zannetmektedir. İnsanlık böyle yönetilmektedir.

Yönetilmek zorundadır çünkü sistem zorlamayla sürebilmektedir aksi halde durur. Çünkü bağırsaklar tarafından kol yönlendirilmeye çalışılmakta bu da epey güç kullanımı gerektirmektedir.



En son Aton tarafından Çrş Eyl 03, 2008 8:51 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2008 12:15 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #6   

6. Anarşizm ve Din



Bütün bu ve daha başka bir çok sebep yüzünden insanlık baştan savma düşüncelerle sözde iyiliği ve güzelliği savunurken kötü bir durum karşısında kayıtsız kalmaya şartlandırılmıştır. Tanrıların yardımına koşacağını sanıp aldanır. Farz edelim bir Tanrı olsaydı bile zaten yeterince geniş bir evren ve anlaşılabilir doğa yasası ile birlikte insanı yarattığından, sonsuz ölçekte sürekli yardımda bulunmaktadır.

Oturduğu yerde hiç bir şey yapmadan kendiliğinden cennete hazır kavuşmayı bekleyen tek varlık ise insandır. Bu ise basbaya tembelliğin yani kıpırtısız bedensel- zihinsel kıpırtısızlığın hastalığa dönüşmüş düşünce biçiminin belirtisidir. Cennet bile güzel doğa olarak düşlendiği halde insanlar kayıtsızca doğayı ve kendi insanlığını her şekilde kirletip sonra da en fazla tanrıdan özür dileyerek ölümden sonra da yine bu yüzden ödüllendirilip hazıra konacağı şeklinde çelişik bir düşünceyle durumu kurtarmaya çalışmakta ve bu tuhaf akıldışı alışkanlığı normal var saymaktadırlar. Bunda da ne Din kitaplarının ne peygamberlerin suçu vardır çünkü Halk bu kitapları okumak yerine kendi bildiğini okuyarak gidip alakasız kişilere kitaplardaki pasajların anlamını sorar yine.

Oysa din kitaplarındaki hikaye ve mitolojiler bile onu okuyacak olanlar için bütünlük içinde yazılmıştır. Parça parça okuyup tek anlam çıkarmak, zihinsel özürlülerin hastalıklı saplantılarına hizmet ettiğinden dolayı da tüm din ler kolaylıkla istismar edilir.



Zaten din kitapları Halk sorunları ve ahlakı için yazılmış en içerikli kitaplar olduklarından dolayı doğru dürüst hiç bir şey okumayan insan aval aval bakakalır ve aptal olduğu olasılığından korkarak okumaktan vazgeçip, ana babasına ya da tuhaf kılıklı bir ruh hastasına gidip anlamını sorarak dinini anladığını sanır. İslam’ın Kutsal kitabının en başında 'oku' diyerek eyleminin tam tersinin söylenmiş olması da onu hiç ilgilendirmemektedir. Sanki peygamberler Tanrının Kütüphane memurları olsunlar diye kitapla gelmişlerdir. Kimse alıp okumaz korkmadan objektif bakıp.

Dindar dinden çıkarım anlamayıp sanır nasıl oluyorsa o, (Orijinalden okunmaz ise anlamı değişir dayatması ve inancı.) Bazı Deist Şüpheciler de salt Din e dair illaki her düşünceye karşı çıkacağım, kendi tanrıma inanacağım diye egoizm dini oluşturur aynı idealist mantıkla.

Kökten olduğunda ve amaç yerine araç olarak kullanıldığında aslında ikisi de aynı şeydir. Oysa örneğin Musanın 10 emirinde insanca şeyler önerilip kuduz hayvanlık azarlanır. Tecavüz etme, yalan söyleme, çalma, annene iyi davran, kadını mal gibi görüp başkasınınkine asılma vb. Zavallı Musa, bunları bile yazılı yasa yapmak zorunda kalmıştır. O kadar açgözlüdür çünkü Halk eli kırbaçlı bir yönetici bulamazsa. Musa onları yeniden örgütlemeye ve yönetmeye çalışırken, boş bırakılınca bile kendi yaptığı altın ineğe her şeyin yaratıcısı demekten çekinmez. Çünkü Musa’nın konuştuğu Tanrıyı, önünde eğilinip yalakalık yaparak af dilenecek cezalandırıcı olarak düşlemenin ötesine geçmeye kapasitesi yoktur.

Bununla ilgili daha güzel bir örnek verilerek anlatılamazdı insanlığın düştüğü o zamanki ve her zamanki akıldışı durum her halde. Tabi bunu okuyan tanrı Din ve yaratıcı açısından bakıp mitolojik hikaye olduğunu unutup insan ve sosyal yaşam açısından bakamadığı için anlayamaz. Der ki; Allah yazmış tapalım. Oysa bir hikaye vardır ve çıkarılması gereken ders. Tapınma konusu bireyin hayali dünyasıdır. Ancak çıkarlar sözkonusu olunca bu öncelik halini alıverir, mitoloji ve öykü Din olur.

[img]http://img175.imageshack.us/my.php?image=dragonstormawa7.jpg[/img]

Anarşizm nerededir peki bütün bunların içinde? Anarşizm aslında bunlardan kurtulma çabasıdır. İnsanlığa uykusundan uyanıp yaşamını kendi elleriyle yönlendirmesi gerektiğini söylemeye çalışır. Uygarlık öncesi yüz binlerce yıl boyunca da insan bunu başarabilmiş ve bu sayede üretim yapıp uygarlığını kurmuştur. Ancak egemenlik sistemi; çıkar sahiplenmeye çalışan ataerkil ve öncesindeki ana erkil yani erkil mantık oluştuğundan beri biri diğerini değiştirip tekrar tekrar yaratarak yaşamı cehenneme çevirmektedir.

Dünyaya ve varlıklarına sahip olmaya, set çekmeye, kısıtlamaya, yönetmeye çalışmak yeryüzünde rastlanan en akıl dışı uygulamadır. Din ler bile o yüzden en sonunda iyice açıklayarak (Kur'an-ı Kerim deki ayrıntılar) tek tanrılı olup insanın yaratıcılığından doğanın yaratıcılığını cahiller karıştırmasın diye 'Allah birdir başka da bir söze gerek yoktur çalışın, araştırın, kavrayın, korkmayın zorluk ve acılardan, yaşam çok geniştir hepinize yeter, birbirinize düşman olup bozmayın doğanızı daha fazla, aksi halde yok olursunuz umulmadık felaketlerle karışmam ona göre' (kısaca özetle) diyerek Doğayı insandan azat etmeye uğraşmıştır aslında. Ancak bilgi eksikliği nedeniyle tam tersi olmuştur. Kendi cehalet ve bilgisizlik çağında. İnsanlar kudurup birbirini kesmeye, çalmaya,tecavüze, zorbalığa yönelip aklını yitirmeye başladığından dolayı yasalar konmuş,ancak bu suçlar da mülkiyet ve sahiplenmeden sonra ortaya çıkmıştır.

Aslında Din in ilk niyeti yolunu şaşıran insanlığa tekrar doğasını hatırlatmak olsa da kimse bunu anlamak istememiştir anlaşıldığına göre ki Din haline gelip getirilip yine ortaya başka hakimiyet ve ilahiyat sistemleri çıkmıştır.

Bunun nedeni ise bu durumdan ötürü insanın doğa denilince ödü kopup sadece vahşet, kontrolsüzlük,denetimsizlik dolayısıyla zorbalık vahşet ve yıkım algılamasıdır. Tüm yeteneklerini yitirdiği için herşeye korkuyla bakmış,zorbalar nedeniyle de dünya ötesi adalet mekanizmalarından medet ummuştur. Peygamberin biri gelmiş, Tanrı ayrıcalıklı sınıfın tanrısı olamaz demiş bir tane yaşam var demiş,o ölünce bu tanrı ayrıcalıklı bir kavmin tanrısı oluvermiştir. Diğeri gelmiş,her can bir tanrının çocuğudur dolayısıyla ben onun oğluyum demiş o öldürülüp tanrının oğlu yapılmış sonra da herkes öldürülerek şeytandan kurtarılmıştır. Bir diğeri gelmiş efendilerinizin tanrılarıyla savaşın onlara boyun eğmeyin demiş o ölünce efendiler artmış önüne gelene savaş açılmıştır. Çünkü insanlık doğayıı tekillik ve yetkinlik ile kendi benzerinde kişileştirme hatası yapmıştır.

Geçmişte bunun başka yolu yoktu. Çünkü doğa ne hiç bilinmiyordu. İnsan nereden geldiğini unutmuştu. Ancak kötü bir yol olduğu gibi kötüye kullanıldığı da kesindir. Çünkü doğada insan yapısı küreler,üçgenler,kapalı sistemler olmadığı gibi,tekillik,yetkinlik,değişmezlik,mutlaklık da yoktu. İnsan her ne kadar doğa ile ilişkisinde onu anlamlandırabilmek için kişisel sınırlar biçse de tüm doğayı bir materyale dönüştürüp onun ötesinde kendi bilincinin ve arzularının bir suretine kukla yapması sadece kendi yıkımını hızlandırmıştır. Çünkü böyle bir suret sadece insana özgüdür ve genellenir ise insan doğayı da kendi doğasını da bozacak ve virüs ve hastalık tepkisine dönüşecektir topyekün. Olan da bu olmuştur. Yarattığı her din sineklerin tanrısı olmaktan kurtulamaz. İnsan homo sapiens olsa da.

Ütopik olan bu durumda anarşizm değil, insanın tüm arzu ve inançlarıdır. O kendine inanmadığından aslında hiç bir şeyi layıkıyla hak etmemektedir. Dünyaya genel bir göz gezdirirsek inananlar açısından kitaplar doğruysa, kıyamet kopmuş olmalı,Şeytanın hükmü güçlenmiş olmalıdır. Çünkü olup bitenlerin hiç biri kutsal kitaplarda normal karşılanmaz. (Ancak toleransın yüksek olduğu fakat aldanılmaması gerektiği de yazılıdır.)

Dinsizler açısından ise yine aynı şekilde ektiğimizi biçmekte, üstelik tüm insanlık tarihinin ektiklerini; gene de kayıtsızca aynı hatayı sürdürmeye devam ederek kendi kıyametimizi kendimiz yaratmaktayızdır. Bu kaderimiz değil kendi budalalığımızın lanetidir. Kıyamet demek illa da tüm dünyanın yok olması demek değildir sadece. Gereksiz yere acı ile can veren her insan bile hele ki çocukların ölümü bir nevi kıyamettir ve sorumlusu sorumluluktan kaçan tüm Halk lardır. İşine gelmediğinden, üşendiğinden,korktuğundan, kabul etmediği şeylere sessiz kalan herkes yaşanan acılardan birebir sorumludur. Suçlayabilecek hiç kimse, yargılanacak hiç kimse yoktur, bütün bunlar birlikte yaratılmıştır ve kimse kendini bundan muaf tutamaz.



Çünkü her şey, her doğa yasası birbiri ile direkt bağlantı içindedir biri diğerinin sebebi bir başkası da sonucudur. Gerçekler doğadan gelirler ve asla istisnası yoktur. Zeka bu durumda kendinin tersine dönüşebilir. Din budur. İnsanın kendi öznel genellemelerini aşılmaz put haline getirmesi. Bu nedenle anarşizm asla Din ile uzlaşamamaktadır çünkü o Mülkiyetin ve onu legal kılan Otoritenin tanımlarından biridir.



En son Aton tarafından Çrş Eyl 03, 2008 9:27 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2008 12:52 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #7   

7. Anarşizm ve Akıl



İnsan aklı evrimsel açıdan ortalama son 200 yıldır gerilemektedir. Mekanik-mistik anlayışı onu giderek daha da kıpırtısızlaştırmakta, bağımlılıkları artmakta ve hastalıklara yatkınlığı giderek kritik boyutlara ulaşmaktadır. Bağışıklığı zayıflamakta, korkusu artmakta, dolayısıyla global bir umursamazlık ve yabancılaşma içinde herşeye karşı kayıtsızlaşmaktadır. Bir noktadan sonra kaçınılmaz olarak tetiklenecek yıkımda ise kendisine yüklenen o güne kadarki enformasyon ne ise bilinçsiz bir tepki içinde korkusu ile davranmakta durmadan yeni yıkımlara yönelmektedir. Kimin kimi hangi düşünceyi neden sevmediğini sorduğunuzda aldığınız cevapların içerikten yoksunluğu ve salt korkuya dayanması bu acı gerçeğin ispatıdır.

Çarklar,dişliler,saatler bütün bunlar aslında bizim inançlarımızın yani dünyanın böyle olması gerektiğinde ısrarla inat etmemizin sonucudurlar. Patron ve işçi, ezen ezilen,işveren emekçi arasındaki çatışma ve gerilim ise aslında efendi köle çatışmasının bugünkü devamından başka bir şey değildir.

Ancak doğuştan köle yapılmış insanların efendilerinden öğrendikleriyle özgürlüğe kavuşması gene efendilerin izin verdiği ölçüde aşama aşama olabilecektir. Bu ise çelişiktir çünkü itaat olduğu müddetçe kırılamaz. İtaatsizlik olmadan da kırılması imkansızdır. Oysa sıradan birey birey olamadığından kendi fikrini değil üstündekinin fikrine ortak olmayı yeğlemekte ben kimim ki fikrim olsun diyerek zincirlerinden kurtulduğunda yolunu şaşıracağından korkmaktadır. İşçiler de özgürlüğe kavuştuğunda hepsinin birer usta sanatçı, bilim adamı,filozof,zanaatkar olması gerekecektir.

Çoğunluğun bilmediği bir gerçek der ki: Kendi kaderini hiç çaba göstermediği için eziklikle kabullenenler her zaman olabilecek en kötü ihtimalin başlarına gelmesine neden olurlar.

Yöneticilerin artık gerçekte ne işe yaradıkları bilinmektedir. Onlar faydasız asalak yiyiciler ve baş belalarıdır Halk için sadece. Çünkü 6000 yıldır varoluşlarını halk ın öfkesinden kurtarmak için sıkışınca yine Halk ları birbirine karşı kışkırtırlar. Bu yüzden de geliştirdiğimiz zekaya rağmen hayvanlardan daha beyinsiz bir pozisyona düştüğümüzü söylemek hiç zor değildir insan olarak binlerce yıldır yaşam alanımızda. Sadece doğa ile değil birbirimizle de savaş içinde olduğumuza göre bu 3 boyutu aşarak 4 boyutu kavrayabilen akıl ne işe yaramaktadır?



Yönetilmek beceriksiz ve aptal adamın çözümüdür. Pekala insanlar yönetilmeden de yaşayabilir bu bir kaos değildir. Asıl herkes, kendini seçtirip seçilmiş ilan eden birkaç adamın kafasına, şahsi düşünce ve çıkarına göre öylesine yönetildiğinden kontrolsüz kaos şu an alasıyla mevcuttur zaten. İnsan toplumunun denetimi alınan kararlardan etkilenenlerde değildir.

Doğal kaos ise kendi kendine örgütlenen yıldız kümelerinden canlılara kadar görülen olağan biçimdir sınırlara ihtiyaç duymadan örgütlenirken statik kalarak kendi kendinin yıkımına yönelmez. Bence bu da olacaktır yakında, ancak şu an zihinsel ve bedensel hastalıklardan korkulmakta ama çare olarak yardımlaşma yerine fakiri daha da sömürmek için yüz binlerce insanın can verdiği, üretilenlerin yok edildiği savaşlar çıkarılmaktadır akıl dışı güvenlik gerekçesiyle sebepler uydurularak.

Kaos olarak sürekli dillerde sakız olan kavram, kavranamaz, çözülemez, bir çatışkıdır. Onun adı savaştır kaos değildir.

Anarşizm sanıldığı gibi bu anlamda kaos değildir, çünkü anarşizm mantıkla düşünüp; azınlığın çoğunluğu sürü mantığıyla kafasına göre oraya buraya yönlendirmesini insanlığın zekasına hakaret olarak adlandırır. Ne sosyalistlerin Halk ı mevcut yöneticileri gibi aşağı görüp reçete şeklinde bilinç enjekte etme mantıksızlığına inanır; ne de radikal sağ düşüncelerdeki kayıtsız, değişmez hiyerarşiyi tanır. Anarşizm sadece gerçeği söylemeye çalıştığı için ve politikayı da bu nedenle reddedip apolitik olduğu ve aynı zamanda da gene de değişim ve sınırsız özgürlükten yana olduğu için ütopik olmakla etiketlenir. Siyaset daima asalak sınıfa konuşma hakkı tanımaktır anarşizmde. Onlar susturulmalı ve eylem halindekiler karar hakkı almalıdır.



Yangının, sosyalist mantıkla karşı yangın yaratılması yoluyla söndürülmesi rüzgarın hep aynı şekilde esmesi mümkün olursa mümkündür. Tüm savaşları sona erdirecek son savaş insanlığın da sonu olabilir çünkü, sadece savaşların olamaz.

Anarşizm, yangına neden olan tüm gaz sızıntılarını ve kontrolsüz kıvılcımları tespit etmiştir; fakat etkin olabilmesi Halkın kavrayış gücüne kalmıştır. Mevcut sistemde gaz sızıntısından da kıvılcımdan da bahsedilmez, hatta varolduğuna inanılmaz. O yüzden de sürekli taşıma suyla durmadan çıkan yangınlar sözde en az hasarla söndürülmeye çalışılır, fakat gözden kaçan şey ise söndürmeye gelenlerin de bu umursamazlıkla yeni yangınlar çıkardığı gerçeğidir. (Örneğin militer propaganda, cinsel, dinsel ve ırksal ayrımcılık. Bunalım dönemlerinde şu an ülkemizde de yükselen bir durum. Buna farz edelim iyi niyetle de olsa Devlet kurumlarının ve tepkisiz halk ın tutumu sebep olmaktadır çünkü herkes birbirine borçlu ve büyük stres altındadır. Yeter diye de bağıramamaktadır bağırırsa düşman ilk önce en yakınındaki olacak korkusu hakimdir.)

ABD silah gücü önderliğindeki emperyalizmin hedefi ne Müslümanlar, ne petrol, ne de terörizm dir sadece. Daha doğrusu hedefinin ne olduğu değildir önemli olan sonucu önemlidir. Çünkü her devlet veya benzer güç sistemleri ideal hedefler ortaya atar ve bu hedeflerin ortak özelliği hiç birinin tarih de gerçekleşmemiş olmasıdır. Sonucu ise; tüm halk ların etnik gruplara ayrılıp seçtikleri yöneticiler vasıtasıyla birbirine düşman olmasıdır. Birleşik Devletlerin kuruluşundan beri ekonomisi silah endüstrisine dayalıdır ve 2. dünya savaşı onu güce kavuşturmuştur diğerleri yok olurken. Oysa ne kültürü, ne bilimsel metotları, ne de sanayisi Avrupa ve Asya ile baş edebilecek düzeyde değildir. Rus kültürünün doğal kaynaklara ve coğrafyasına dayalı başlangıcında köylü sınıfa dayalı gelişmiş ekonomik yapısının antitezi olduğundan (yağmacı ve yurtsuzdu dışlanmış ilk Amerikalılar) ikisi de kıyıda durup onlardan çaldıklarıyla ve kıyımdan kaçanların sayesinde büyük ateş gücüne kavuşmuştur.

Yozlaşmış yıkılan imparatorlukların bilgisi kendinden sonraki en rahat ve savaşlardan en az etkilenen devletlerde toplanarak yeni güce dönüşür. Ör: Romanın yıkılması ile Latin ve yunan biliminin,felsefesinin İslam ülkelerine girerek onu güçlendirmesi, İstanbul’un fethi (Haçlı seferlerinin, Kilisenin sözde iki kiliseyi birleştirmeye dayalı kazanç kaynağının kesilmesi) ve avrupada Rönesans’ın hızlanması. Saçılma.

Demek oluyor ki savaş sadece geçici kazançlar sağlamaktadır. Yine demek oluyor ki aslında insanlar yönetilmiyor,tersine başıboş bırakılıp fırsat kollanıyor ve belli azınlık grupların çıkarlarına kullanılıyor araç olarak sadece. Bunun engellenebilmesinde de Halk a dayanmayan sınıfsal (sosyalist parti üyesi işçi temsilcisi de sınıftır çünkü yetkisi sıradan insanın kaderinde direkt etkilidir.) ayrımlara ve sınırlara dayalı sistemlerle hiç bir şey daha iyiye gitmeyecektir.

Çünkü teknoloji ve bilim de bu sınırlar içinde varlıklarını sürdüremediklerinden sorunların çözümü eğitimsiz politikacıların ilgisiz düzenlediği uluslararası gezilerle çözülecek sanılmaktadır. Oysa pekala afrikadaki çölleşmenin ve dolayısıyla açlığın bile bilimde çözümü vardır fakat bunu çözecek bilim adamları Amerika’dan bu niyetle çıkamamaktadır. Bunun yerine onlara sorulmadan ya da çalışmalarına destek bulabilmeleri amacıyla uluslararası gösteriş yapmak için nükleer denemeye gönderilmektedirler.

Sonuç olarak eğer Halk ın yani insanlığın geri zekalı kendini yok etmeye çalışan hastalıklı garip bir tür olduğu iddia ediliyorsa tabii ki Anarşizm ütopyadır çünkü insanlar konuşarak dayanışmayla anlaşıp engelleri aşamayan beyinsiz hatalı üretilmiş yaratıklardır, güdülmeleri gerekir koyundurlar öyleyse. Ölen ölmeli kalan sağlarla yetinilmeli üretmek yerine savaşılmalıdır. Savaşın sebebi önemli değildir bulmak kolaydır,gerekirse de yaratılır.

Anarşi ütopya ise, İnsan denen memeli hayvanlar içlerindeki en çıkar düşkünü,kendinden de bu nedenle emin, hiç bir çalışma sistemiyle ilgisi olmayan,kültürsüz,boş konuşan kişiler tarafından yönetilmezlerse kesin kaosa düşerler. Demek ki şu an her şey olması gerektiği gibidir,hiç kaos yoktur her şey normaldir.

Politikacılar genellikle hem eğitimsiz yani aslında anlayışsızdır; sadece koltuğunu ve onun verdiği imkanları düşünür. Dahası günümüzde en az ortalama 1 milyon kişi başına 1 yönetici kişi düşer ve herhangi yöneticinin 1 milyon kişi yerine karar verecek kadar zeki olması mümkün değildir bu uygulama akıl dışıdır. Hele ki artık global karışıklığın zirvede olduğu bu zamanda. Öyleyse bu kişiler çok zeki olsalarda ihtiyaçları karşılayabilme noktasında kesinlikle en salak kalacaklardır. Çünkü laf ve vaad ile 1 milyon kişi ikna olmaz oysa eylem işbirliği içersinde bir doku gibi insanlar kendi organik örgütlenmelerini yaratabilirler.



Çok akıllı yönetici var farz etsek bu seferde bu zamanda bu nedenle sevilmez. iktisadi çıkarlara ters olabileceği için kararları. Dahası ortalama zekadan öte olması gerekecektir o zaman da ortalama kişilerce lanetlenecektir. Demek ki yöneterek hiç bir iş yürümez. ( Atatürk şimdi devlet başkanı olmuş olsaydı dine saygısı yok diye çürük yumurtalarla saldırıp,hapse atmaya öldürmeye kalkarlardı. Muhtemelen o da gidip başkalarını yeniden birleştirerek şimdiki devlete muhalif olurdu. Atatürk akıllıdır Atatürkçü olduğumdan değil askeri stratejik düşünce sisteminden hareketle söylüyor bu çağa göre onu düşünüyorum ve bundan eminim.)

Demek ki akıl bir kişinin yetkiyle 10 kişiyi yönetmesine aykırıdır. Ancak 10 kişinin işbirliğine girerek bir iş yapması akıl olarak adlandırılır. Yetki aklın olmadığı yerde bulunur. Çünkü dayanağı farazidir.


En son Aton tarafından Çrş Eyl 03, 2008 10:13 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
HyperboreaN
Champion of the Darkness


Kayıt: Feb 20, 2007
Mesajlar: 1181
Nerden: Inside of the Darkness...

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2008 2:25 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #8   

Aton, Tek kelimesini okumadım fakat sana katılıyorum, yeterki Anarşizm Türkiyede olmasın.Yani tek otorite Türkiye olsa ne güzel olurdu değilmi? Smile
_________________
Darkness Always Kill The Light!

Blessed with Blood!
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
exsaddam
Forum Hayvanı
Forum Hayvanı


Kayıt: Apr 18, 2005
Mesajlar: 15385
Nerden: Ankara

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2008 5:52 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #9   

alıntıysa ; kaynağıda belirtebilirmisin?
_________________
http://exsaddam.mybrute.com

Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSN Messenger Myspace Profil Facebook Profil
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2008 11:59 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #10   

alıntı değil benim yazım. Devamı geliyor henüz bitmedi. Gece bağlantı koptuğundan,saat 04 olup bende de bağlantı koptuğundan yarım kaldı.
_________________
.[-h(bar)2/2m]d2.y+u.y=e.y

ekindron vanehedris asohimdor

Herkes bir yönüyle haklıdır ancak nerede ne kadar haklı olduğunun farkında değildir.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2008 12:38 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #11   

8. Anarşizm ve Materyalizm

Anarşizm diğer sistemlerden mantıklı doğal bir kendiliğinden örgütlenmeyi önerdiği için ütopiktir. En azından şu andaki gibi akıl dışı mekanik ve belirli merkezlerde yığılmış mantıksızlığın normal olduğunu liberaller gibi iddia etmez. Sosyalistlerin geneli gibi Marks ı yanlış yorumlayıp sıradan Halk ı da kendi aynı ezilmişlik duyguları yüzünden adam edilmesi gereken acizler olarak da görmez.

Çünkü en cahil adam bile düşünür, dayatmayla eğitim ile inanç ve düşünce değişmez. Eğitim ile düşüncenin neden değişmediğini başka bir yazımda belirteceğim. Anarşizm Tespitte bulunup nedenlerini dolaysızca gösterir. Sovyet birliği o şekil iki yüzlü bir kayıtsızlık sonucu tutmamıştır. Her zaman solcu olduğunu söyleyenler kapitalistten daha mal mülk yetki arayışı içindedir test edilip kanıtlanmıştır ülkemizde en azından. Kızdığı sistemden ve işleyişinden çok, kendinin zengin olamamış, şöhrete kavuşamamış,saygı görmemiş olmasıdır. Bu tür değerlere saplantılı; kişilik bozukluğu olan kompleksli bireyler solcu ya da sağcı olup ona buna savaş açıp kahraman olmaya çalışırlar maalesef genellikle. Liderleri öyle olmasa da çoğunluk aynı çoğunluktur, iktidar değişince aniden bu çoğunluk da değişmeyecektir.

Aynı tuzaktır, hiçbirinin diğerinden farkı yoktur, göstermelik maddesel ve ruhsal sömürüye dayalı politik düşünceler güruhudur. Dolayısıyla eğer halk akıllanmıyorssa onu daha akıllı kılmanın yolu Devlet değildir,çünkü binlerce yıldır alıklaşmasının nedenidir. Che, Lenin, Marks-Engels, Castro gibileri bunların çok çok dışında olan yürekli ve dolayısıyla da akıl sahibi kişilerdir. Ancak savundukları kişilerce aldatılıp gözden düşürülmüş ya da zorbaların süngülerine teslim edilmişlerdir.

Anarşizm halkın bir kesimini ya da halk ı olduğundan devrimci ya da bilinçli ilan etmez. Halk denen kitle uyutulmuştur bunu bilir. Onun uyanması dürterek olmayacaktır. Kendi uyanmadıkça onu uyandırma maksatlı teorileri anlamayacaktır. Anarşist bakış, halkı aptal ve cahil ilan edip idealize edilmiş iktisadi teorilere dayanarak fakir i zengine karşı dikmenin ve iktidarı değiştirmenin halkı yetkinleştiremeyeceğini de, bunun son sınıf savaşı olmayacağını da bilir. Asıl halk ı pasif kılan binyıllardır onun adına karar veren kişilerdir ve bu anlayıştır zaten.

Dolayısıyla halk ın kendi örgütlülüğünü oluşturması ve bunu oluştururken kendiliğinden organize olabilmesinin önü açılmalıdır. Bunun tek yolu da, siyasal mekanizmadan onu uzak tutup topyekün politikayı reddetmesini sağlamak olmalıdır. Yani bir fabrika işçilerce ele geçirilemez ancak işçilerle uzmanların işbirliğine dayanılarak işleyebilir. Tek fark,firavun için piramit yapmak yerine insanların kendi işlerine yarar şeyler yapmaya karar veriyor olmasıdır. Bugün de firavunlar ve piramitleri vardır ancak bu seferki işçiler ücretli,piramitler ise büyük tekellerdir.

Sınıfları oluşturup karşı karşıya getiren, politika ve politik hiyerarşi anlayışının fabrikadaki uzantısı olan tepeden gelme yetkidir. Dolayısıyla sosyalist fabrikada tek değişecek olan yetkilinin işçi adına konuştuğu söylemi olacaktır sermaye yerine. Ancak yine işçi pasif kalacaktır çünkü fabrika sadece işçilerin ustalığı ile üretim yapamaz. Dahası işçi adına el konulmuş işyerinde yine çalışanın söz hakkı olmayacaktır, partinin söz hakkı olacaktır. Bir üretim biriminde her işlevsel birimin ortak işleyiş ilkesince birlikte hareketi gereklidir ve sahiplerle politikacılar çıkarıldığında üretim artacaktır. Her birim kendi yeteneği ölçüsünde kararda etkili olacaktır. Bir hastane başhekimi diğer hastanelerle en iyi ilişki kurup işbirliği oluşturabilecek tecrübeli bir doktordan olacaktır birtakım bağlantıları onu oraya getirdiğinden ve hastaneyi daha fazla kar getiren ticari bir kuruluşa dönüştürenden değil.

İnsan kendi eylemleri ne ise onun sonucunu yaşamaktadır. Dolayısıyla da anarşismin materyalizm anlayışı idealize edilmiş mutlak bir ideolojiye dayalı değildir. Oysa marksistler gerektiğinde psikoloji bilimini öznel bulmakta,fizik biliminde işlerine gelen kısmı marksizme uygun bulup denetimsizlik öngören anti determinist sonuçları post modernist ya da bireyciliğin dayattığı burjuva anlayışı diye yaftalamaktadırlar. Örneğin insanların psikolojik açıdan varolan buyurgan ve rekabetçi anlayışın yani sömürgeciliğin neden olduğu rahatsızlıklara maruz kaldığı doğrudur. Ancak devrim olmadan bunların bir anlamı yoktur demek de olgulara idealist bakmaktır. Çünkü psikoloji belki evrenin tüm gerçeklerini barındırmayabilir ama insanın davranışsal tepkilerinin kökenini bilir. Oysa iktisadi bir teori doğru olsa da insanların hiçbiri bununla ilgilenmiyorsa onun doğruluğunun da bir kıymeti yoktur.

Karl Marx ekonomik tarihin matematik çıkarımlarında haklıdır ve kanıtlarını sunmuştur ancak bahsettiği sınıflar hayatla ilgili,gelecekle ilgili tasarılarını kiliselerden,camilerden,tapınaklardan, güncel politikacılardan ve medya dan etkilenerek yön çizmektedir Das Capital okuyarak değil. Çoğunun bunu analiz edecek vakti yoktur. Bu şu açıdan önemlidir, bu şartlar altında olmayacaktır da. Günde 8-10 saat sadece hayatta kalabileceği bir ücretle yaşayan adam toplum tarihini dizi filmlerden öğrenebilir. Bu da öğrenmemesi demektir. Gerçeği yanlış bilip inancıyla tepkide bulunan insanın da sömürgecilere itaatsizlikte bulunması söz konusu değildir.

Bu durumda anarşizmin ütopya olması da bir şey değiştirmez; demek ki Halk lar henüz akıllıca ve insanca yaşamayı seçememiştir. Geneli hurafe ve yalana inanmayı yeğleyip, kıçının üstüne oturarak ellerini havaya açtığında meleklerin gelmesini bekleyecektir boşuna bir yüz yıl daha. Eğer yüz yılda hala akıllanmazlarsa da zaten sonrasında akıllanmasına gerek kalmayacaktır.

Şimdiden iklimi bozduğu halde parasal nedenlerle dikkate alınmamasını normal karşılamakta, global iklim değişikliğini bile at gözlüğü takarak akılsızca alay konusuna indirgemektedir halk. Bir felaket olunca da Allah ın işi ya da imansızlara cezası diyip korkuyla ölümü beklemeyi akıl sanmaktadır.

Sosyalist devrimciler de bunu ikinci plana iterek aynı şeyi yapmaktadır. Ya da herşeyden burjuvaziyi suçlu tutup sanki ona özenen bir halk kitlesi yokmuş gibi politika üretmektedir. Bireylerin sınıfsal konumunun önemi yoktur bu sınıfların geleneksel yapısının önemi vardır. Bir işçiyi patron yaptığınızda o daha ılımlı bir kapitalist olmayacaktır. Kahvehanede oturup militarist düşüncelerle diğer ırkları suçlayan orta sınıf adamını yetkilendirip devlet başkanı yaparsanız Hitler den farklı bir politika üretmeyecek, üstün ırkı için diğer ırklara savaş açıp hırsızlık yaparak ekonomiyi düzeltmeye kalkışacaktır. Çünkü bu yönetici sınıfların en kabul edilebilir olanı dahi karar verdikleri şeyler hakkında bir bilgiye sahip değildir.

Ütopyanın antitezi yıkımdır. Öyleyse insanlık her şeyi isteyerek hak etmiştir ve dolayısıyla bu olacaktır. Ancak inananlar da 'fani Dünya' diyerek inancına aykırı bir şekilde Tanrının yarattığı güzellikleri bir ot bile yapamaz haldeyken kendinden küçük görerek boşuna kendilerini rahatlatmaktadırlar; çünkü Tanrının koskoca güzelim gezegeni yok eden zihniyeti yaratanlara ve sessiz kalıp bana bulaşmayan yılan bin yaşasın mantığıyla yardım edenlere ödül vermesi Dinsel inançların da tümüne aykırıdır, iç çelişkidir. (Şeytanın işi olsa da fark etmez gene, çünkü Şeytanın ortağı olmak hiç bir şekilde hoş görülmez ve affedilmez kalıcı büyük zarara yol açtığında. Kimse bilerek yaptığı bir seçimin sorumluluğundan son anda 'tüh bilmiyordum cahillik edip bir hatadır işledim affet nolur' diyerek sıyrılamaz. Bakınız: Firavunla ilgili anlatılan mesel)

Yani komedi şurdadır. Bir Tanrı olsaymış bile tüm inananlar kendilerine emanet edilmiş yaşamı ve gezegenin yok edilmesine göz yumup ses çıkarmadığı, istemeden de olsa onayladığı için tamamı cehennemliktir. Mantıksal açıdan bakıldığında Dünyanın büyük çoğunluğu dini açıdan cehennemi haketmiş durumdadır. Hem de inandıkları için. Bu noktada dinin sözde iyilik masallarının da sadece göz boyamak olduğu ortaya çıkar, çünkü pratikte bireyleri eylemsiz kılan bir kader anlayışından esinlenir.

Tabii bir de bu inançlar yanlışsa ki öyle olma ihtimali çok daha fazladır, o zaman gidecek başka dünya da yoktur ve boşu boşuna yaşamış olacağız hiç iyi bir şey yapmadığımızdan. Bu daha da korkuncudur maalesef. Ancak bu korkunç gerçeklikten maddi ve gerçek dünyayı yapay kabul ederek de tanrıya inanmakla da kurtulunamaz bu aptalcadır. Beceriksiz ve öfkeli, huysuz çocuğun oyuncağını kırması üzerine noel babanın daha güzelini getireceğini söyleyen yıkımda dahi onu şımartan bir vurdumduymazlığın sonucudur. Oysa başka Dünya yoktur, ölümün ötesinde olsa da bu dünya şu an yaşadığımız tek yerdir,yatırımlar ölüm ötesine yapılıp yatılan yer yok edilemez,bu özür olamaz.

Maddi dünyayı reddetmek sorumluluktan kaçmak için saklanan, suçlarını ve sorumsuzluklarını babasına ve Dünyaya atan şımarık ve açgözlü çocuğun tutumudur. Çünkü maddi ve gerçek dünyayı kabul etmek sorumluluğun bizde olması demektir. Bu saf gerçeklikle yüzleşebilmek herkesin cesaret edebileceği bir şey değildir. Tüm acılar ve yıkımların kurbanları bizim yüzümüzden varolamadan yaşayamadan yok edilmiş olacağı için. Geri dönüşü ve alternatifi de yoktur yaşamın ölenler bir daha geri gelmeyeceğinden. Bu durumda ilahi inançların bir olumsuz yönü de budur. Çünkü dünya yok olsa bile kimse kılını kıpırdatmaz nasıl olsa fani diyebildiği ve sanki bu durumda kendisinin hiç bir etkisi yokmuş gibi. Ör: Geçmiş yıllarda arabistanda binlerce insan şeytan taşlama sırasında ezilince Arap hükümeti dine sığınıp takdir-i ilahi demiştir. İnanca göre hacda ölen cennete torpilli girmektedir normalde günahkar biri olsa da.

fani olan insandır. Dolayısıyla da ne derece bencilleştiği anlaşılır. O,ben öleceğim nasolsa banane demekte,bir yandan da sözde çocuklarına güzel gelecek bırakmaya çabalamaktadır. Kendi öleceği için dünya fanidir. Ancak dünya ne insandan ne de bunu söyleyen bireysden ibarettir oysa. Demek ki ruhun ölümsüzlüğü arzusu insanın mülkiyet arzusunun ruhsal dayanağıdır. O herşeye sahip olmaya çalışan yaşama da doyumsuz bir ruh hastasına dönüşmüştür. Bu nedenle geçmişin büyük kralları kendileri için dev mezarlar yaptırıp üzerine de "ben burdaydım,bunlar benim, bunları yaptırdım" yazmıştır. Ne fayda?

Dolayısıyla sorun yine insanın metalaştırma sorunudur. Anarşist materyalizm maddeci değildir. Maddeyi tek temel ilan etmemiştir. Metafizik soyutlamalarda da bulunmaz. Ancak anarşizm maddeyi de enerjiyi de işlevsel birlik içinde ele alır, soyut ve insan biçimci (andropomorfik) hayaletlere de inanç beslemez.

Bu noktada marksistlerin yanlış Marks yorumlarıyla da sık sık karşılaşılır. Örneğin karşıtların çatışması şeklinde bir yoruma dayanarak felsefede ve bilimde marksizm sık sık ideolojik ayrımcılık yapmaktadır. Oysa Marks ve Engels,sınıf çatışmasının tarihin belli bir anında ortaya çıktığını ve sona ermesinin doğa kanunu olduğunu söyler. Marks sonsuza dek karşıtlar çatışacak demez. Evren budur da demez. O Hegel dahil tüm felsesenin bu çatışma sürecinin bir düşünsel sonucu olduğunu söyler ve bu işlevsel doğadan sapmadan dolayı ortaya çıkmıştır. Yani karşıtlık doğanın özelliği değildir insanlık tarihindeki bir çelişkidir. Sınıflar ortadan kalkınca çatışma ve çelişki de sona erecek işbirliği ve bilgi yerini alacaktır. Ancak bu orman kanunlarıyla bir tarafın diğerini aşağı almasıyla olmayacaktır çünkü her sınıf çatışması kendi iç çelişkilerini yeniden üretecek, soyut otoritelerin varlığı bunu daima pekiştirdiği için sona ermeyecektir.

Biçimsel demokrasinin en ideal biçimi Nazi ırkçılığıdır. Çünkü ırkçı düşünce,geleneklere,ırklara,milliyetçi ayrımcılığa ve inançlara dayanır. Bütün bunlar topluma yabancı değildir tamamı onun inançlarıdır. Herkes farklı yönden baksa da ortak fikir altında bunlar toplumun düşüncesidir.

Sosyalist düşüncenin en ideal hali Stalin dir. Çünkü o Devlet eliyle bireyselliğin tamamen bencillik olarak gösterildiği devletçi hiyararşinin sonucudur. Sosyalist düşünen halk bu nedenle karşısında Stalin i bulmuştur. Çünkü halk aynı halkdır ve hala kendi yerine karar verecek adamlar kurtarıcılar aramaktadır. Onun otoritesini kırmak ise geleneklere aykırıdır.

Dolayısıyla metacı materyalizm hem kapitalizm de hem sosyalizm de belli tanrılara hizmet eder. Bu tanrının adı Otoritedir. Anarşist düşünmcenin karşı durduğu tüm diğer tanrılardan da bu yönüyle farksızdır.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2008 1:13 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #12   

9. Anarşizm ve Devlet


İnsanlar doğuştan günahkar, (o neyse) geri zekalı,sapkın ya da bozuk değildir. Yukarıdaki iki yüzlü mantık içinde bocalayıp yollarını şaşırırlar mutsuz olduklarından ve hepsi buna dayanamadığından. (Gerçekten dayanılmaz olabilir kişinin konumu ve coğrafyasına,çevresine göre yaşadıkları bazen maalesef)

Çözüm için Halk ların ortak hareket edebilmesi ve kendi ipini eline alması şarttır temsilciler kendi kapasiteleri kadarını o da işine gelirse bilebilir. Çalışma hayatına baktığımızda yani örneğin bir fabrika olsun; Kendi içinde işlerin yürümesini zorlaştıran tek etken gene hazırdan fabrikayı sahiplenmiş ücretli işçi çalıştırıp ürettiklerini ona koklatmadan karını katlayan yönetici ve dalkavuklarıdır. Diyelim fabrika otomobil üretiyorsa, onlar olmasa da işçiler bunu yapabilirken işçiler olmadan sahipleri hiç bir çivi bile çakamaz otomobile de sadece gezmek için biner nasıl çalıştığını bile bilmezler. Ama tek suçlusu işveren ya da yönetici değildir yine de bunun. Onlar da aynı durumun acılarını farklı kaygı ve acılarla yaşamakta bunalmaktadırlar. Hiç bir işçi patronundan uzun süre iş yerinde tutulamaz örneğin. Yine sorumluluk Halk kitlelerindedir. Politikacıların oyunlarından kurtulup birbirleri ve karşı Halk kitlesine karşı bütünleşmek yerine, onları kullanan tüm yönetici sınıflara karşı organik bir alternatif işbirliğini kendileri yaratmak zorundadır.

Oysa insanların kaderini çok daha acı bir şekilde belirleyen savaş söz konusu olduğunda, hiç bir siyasi mekanizma Halk oyuna başvurmadan ölüm göreviyle onları birbiri üstüne sürebilmekte; Halk ise alık alık ne denirse onu yapmakta, gerçekler ve bilimin yerine; hurafe,masal ve politikacıların yalanlarına inanmaktadır. Oysa tüm insanlar tek tek sorulduğunda aynı şeyleri istemektedir. Güzelce yaşamak ve yıpranmadan,kullanılmadan neşeli bir hayat sürmek. Anarşizmin çıkış noktası da bu özgürlüğe inanıyor olmasıdır, gerisi entrikadır. İnsanlar farklı düşünebilir ancak savaşı ve yıkımı savunanlar var ise tez elden kendilerini bir yerden aşağı atıp insanlığa faydalı olmaları önerilir. Çünkü bu düşünce değildir,ve kimse kanla sürdürülen bir yaşamı savunamaz savunuyorsa önce kendi kanını sunma fedakarlığında bulunması önerilmelidir.

Dünya gezegeninde bulunan tüm topluluklar ihtiyaçlarını karşılayacak refah a ve dolayısıyla da ortak bilinç e kavuşmadan yerel bir özgürlük mümkün değildir. Milliyetçilik, din ve dil ayrımı, kültürel farklılıklar insanlığın çocukluktan gençliğe geçtiği içinde bulunduğumuz bu zamanların bir çeşit kitlesel ergenlik bunalımından başka bir şey değildir bana göre. Fakat tek fark vardır o da bunaldığı baskıyı halk kitleleri kendi isteğiyle evrensel korkularını ve güvenliğini bahane ederek uydurmakta ve sürekli yeni nesillere dogmatik bir düşünme biçimiyle aktarmaktadır.

Özellikle aile yapısı sürekli olarak bu yapıyı üretmekte,insan toplumu bir hatayı kopyaladığı için binlerce yıl boyunca aynı değer sistemlerine inanabilmektedir. Bundan kurtulmaya çalışanlarsa yalnızlığa gömülmektedir ve halk arasında buna düşünme hastalığı denmektedir. Demek ki halk düşünmemekte sadece komutları uygulamaktadır. Yanlış olan bu komutlar binlerce yıldır sürdürülmekte adı da Din,gelenek,uygarlık olmaktadır. Yaratıcılık yoktur bireyde,uygulayımcılık dayatılmıştır. Emre uy itaat et.

Bugün hiç bir düşünce 15 yaşında bir kızı bomba olarak kullanan zihniyetin haklı yanından bahsedemez. Bu çaresizliğin tepkisi ise de ölüme gönderilenin 15 yaşında bir kız olması şaibelidir. Demek ki ortada bir özgürlük arayışı değil, özgürlük adı altında kendi uyruğunu oluşturma çabası mevcuttur.Yani ezenler birbiriyle savaşırklen halk hala onlardan birinin yanında yer alması gerektiğini zannetmektedir. Oysa tamamını patlatması ve yeryüzünden silmesi gerekirdi. Aptal sanılan hayvanlar böyle yaparlar. Dengesi bozulmuş bir dominant erkek saldırganlaştığında dişiler tarafından öldürülür. Hayvanlarda otorite yoktur sadece iyi sürü öncüsü ve koruyucusu vardır. Bu da insanların aklının terse dönüşmüş aptallığıdır. İnsanlar yazılı metinlere inanarak orada yazılanın daima doğru olduğunu zannettikleri için öfkelerini gömüp kendilerine eziyet edenleri tepellerinden indirme yeteneğini kaybetmiş,böyle düşünenleri de topluma aykırı asiler olarak nitelendirmiştir. Bunun da nedeni kıpırtısızlıklarıdır. Yaşama dürtüleri şartlanma üzerinedir.

İnsanların hepsinin aynı bilgiye ve bilince sahip olup aynı şeyleri arzulaması mümkün değildir bugün o nedenle de. Ancak insanların birlikte yaşayabilmesi için hepsinin her noktada aynı düşünmesi de gerekmemektedir. Aklı olmadığı varsayılan geyiklerle aslanlar aynı ortamda yaşayabilmektedir. Komik olan hepimiz insan olduğumuz halde bunun imkansız olduğuna inandırılmışız. İyiki yerkürede başka zeki tür yoktur olsaymış birbirimizin yamyamı olacağımız anlaşılıyor. üstelik ihtiyaçtan da değil ötekine olan nefretten. İnsanın türdeşine karşı bu derece yabancılaşıp farklı bir varlıkmış gibi bakmasını göz önüne aldığımızda,hayvanlara olan,doğaya olan umursamazlığını da anlıyoruz ve olası bir gen alışverişi olmayanfaskat düşünüp tasarlayan Homo Neandertalus olsaymış birbirlerine neler yapabileceklerini. Aklını yitirmiştir buna da tasarımcı evrensel akıl adını vermiştir.


Anarşizm ise zaten bunu da öngörerek Marksistlerin bilinç kazandırma arayışının kendi kitlesel devletini otomatik olarak yarattığını söyleyerek bu tür örgütlenmelere karşı çıkmıştır. Çünkü bu sınırlı biçimlendirme kapalıdır. Yani devlet insanlığın işbirliğinine daima sınır çizerek salt kendi varlığını koruyan bir suni mekanizma halini almaya mahkumdur. Kendi kendini yok edemez.

Devletlerin aslında içinde yaşayanların milliyetinin hiç bir önemi yoktur. Bilim ve teknolojiyi güce en iyi dönüştüren kültürler, çağlar geçtikçe sırayla güçlü olmaktadır bir dönem boyunca. Dünyanın sorunu ve bunun yarattığı kirlilik ve acı da bundandır. 'Şimdi kim yönetecek' Bugün ABD birden yok olsa gene birileri çıkar elindeki güçle dünyanın geleceğini kafasına göre belirlemeye kalkışır. Belki doğu paktı, belki Rusya belki Çin. Kimse de bu yeni güç ün öncülünden daha iyi olacağını düşünmemelidir. Tıpkı tamamen psikolojik sağlığına kavuşup bütün kıpırtısızlıklarından,kaygılarından enerji dengesizliğinden kendini kurtaramamış ve kendi kendinin ahlakını yaratamamış doğal olmayan uygar bireylerin gerçek bilimsel niteliği ile orgazm tepkisine, yani doğal akışına bırakılmış mutluluğa ve özgür iradeye sahip olamaması gibi. Sadece ucuz tatminlerle,geçici heveslerle,idalizmlerle kendi kendini aldatacak,mutluluğu ölümden sonrasında mantık dışı bir düşüncede arayacaktır. Oysa orada aradığı her şeyi burada arzulamıştır bu da çelişkisini gözler önüne serer.

insanlık toplum olarak da sınırları,korku ve kaygıları olduğu müddetçe biri diğerini ötekileştirip yabancılaşarak egonun ve süper egonun toplumdaki hali olan yasa ahlak din ve devlet yapılanmaları içinde sıkıştığı sürece barış ve huzura ulaşamayacaktır. Çünkü tıpkı organizmanın normalde komut ile çalışan mekanik bir motor olmaması gibi toplum da hiyerarşi ile yönetilemez. Doğal emek demokrasisi ve sevgiye dayalı komünal işbirliğine yatkın olması bunu istemesi gereklidir. Bu hayvanların tamamında olan bir özellik olduğu halde insanın korkusu aklının amacının tam tersine yönelerek hegemonya kurma ve sömürme işlevi kazanmasına yol açmıştır. Ancak sömürdüğü ilkin kendi yaşam dinamikleridir. Devlet varolduğu sürece de varolacaktır.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2008 2:08 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #13   

10. Anarşizm ve Bilim

İnsanlığın, bilim ve teknolojideki tüm ilerlemesine rağmen mutlakıyet düşüncesi tüm bireylerde bulunur. Hatta bilim bile teorik genellemelerinde bu mutlakıyet tuzağına düşmektedir.

Örneğin prizmadan geçen ışığa bakıp beyaz ışığın 7 rengin birleşmesi olduğu gibi. Oysa prizmadan geçen beyaz ışık 7 renge ayrışmaktadır. Ya da evrenin genişlediğini bulguladığında sınırlarını bilmediği halde sınırlandırıp, geriye doğru işleterek mutlak tekillikten patladığına yorabilmektedir. Oysa tek bilinen kesinlik, evrendeki galaksilerin birbirinden uzaklaşmasıdır. Sonrasında kritik kütle hesabı ile bu görüşü desteklemeye çalışmış ancak veriler düşünülenin tam tersi çıkınca bu görüşten vazgeçmiş ancak yine mutlak tekillik yerine erken evrenin oluşum anı hakkında teorik fanteziler üretmeyi sürdürmüştür.

Hesaplamaları teorileriyle uyuşmaz ve her boşluğa bir tanecik yerleştirir. Newton un ve Kepler in sistemlerinde güneş sabittir ve bunu gerçek kabul ederek sapma payı olarak sonradan hesaplamalara katar. Oysa görünüşe göre sabit bir referans noktası yoktur. İnsanın doğayı algılayışı her zaman sınırlandırılmış önkabullere göredir bunu daima esnetse de sonunda yine bir mutlak yetkinlik düşüncesiyle karşılaşırız. Evren neden oluşmuştur, Kim yaratmıştır vs. gibi kendiyle çelişen sorular bir sürü mistisizm e fanteziye hurafeye dayanak sağlar. Evren denilen uzay-zaman ne zaman sorusunun da nedenidir oysa.

Güneşin ve diğer 10 gezegenin birbirine göre yörünge periyotları kapalı sistemler oluşturmaz ucu açıktır ve asla hiçbir uzay cismi bir geçtiği yerden ikinci kez geçmez. Fakat dairelerle elipslerle işlem yapan insanoğlu bu geometrinin neden olduğu hataları yok saymak için mutlak ideal yapılar düşler.
Buradaki ana hata hareketsizlik ve yetkinliktir. Bu düşünce geçmiş çağlardan bulaşmış olduğu ve bilimsel verilerle uyuşmadığı halde ısrarla yeni yetkin modeller oluşturulmaya çalışılır. Evrenler yaratılır, paralel evrenlere geçilir vs. Oysa ne big bang anı ne evrenin sınırları varolan ve elde buna dair bir delili olan olgulardır. Varsayımdır. Bu noktada big bang teorisi sadece evrenin genişlemesine dairdir nasıl ortaya çıktığını ise açıklayan insandaki bu yetkin başlangıçlar,hareketsizlikler arayan mistik inançtır.

Zaman doğarken zamandan öncesine dair zamana dayalı çıkarım yapmak mantıksızdır. Bu hala zamanın mutlak olduğuna dair gözlemciden bağımsız Newton a kadarki anlayışın sürdürüldüğünü gösterir.

Doğa sürekli hareket ve değişim halindedir. Bir insanın,organizmanın,yaprağın morfolojik olarak merkezi bir yapısı ve mükemmel geometrik biçimi yoktur.

Mükemmellik yetkinlik anlayışı, materyalizme dahi Euclid geometrisi vasıtasıyla geçmiştir. Kapalı sistemlerde çalışır. Π sayısını da bu yüzden hesaplayamaz. Π sayısı dairenin yarıçapa oranını veren bir sabit değerdir ancak sabitlenemez. Çünkü daire sonsuzgen dir. Doğru ile eğri eşlenemez. Mutlak yetkinlik anlayışı doğayı kapalı sistemlerden algıladığı için, bitki resminin matematiksel ifadesini yazmak neredeyse imkansızdır. Gezegenler de canlıların oluşumu da sabit şekilde değildir.
E=mc² formülündeki c² ifadesinin kütlesel karşılığı yoktur. Yani madde sonsuz ışık, ışık sonsuz kütledir. Bu hala anlaşılamamış, sonsuzluğu sınırlandıracak tanecikler araya sokulmaya çalışılmaktadır. Yetkin sistem denilen insanın sınırlı tasarımından öte birşey değildir. Onun zihni sayısız bileşenin ucu açıklığını kaos olarak kavramsallaştırıp kendine uyduramadığı için kendi küresine mükemmel demektedir. Ay Dünyaya düşmüyor diye mükemmel düzen aramaktadır. Oysa uzayda varolan çekimin yerküredekiyle ilgisi yoktur.

Daha ileri gidelim. Evrende herşey hareket halindedir. Karmaşanın olabilmesi için iki meteordan birinin durması gerekir. Oysa ikisi de hareketlidir o nedenle çarpışmazlar. Bu herşey hareket halinde olduğu içindir mükemmel bir düzen olduğundan değil. Güneş de,samanyolu da,Başak üst grubu da ve onun parçası olduğu mega galaksi topluluğu da daima hareket eder. Atomlar,atomaltı parçalar daima hareketlidir. Sabit görünen katı maddeler titreşirler ve insanın hayatına göre uzun gelen süreçlerde değişirler. Bir durdurucu yoktur. Sabitleyici yoktur. Tersine bu sürekli hareketin kendi biçimleridir olup biten. Mükemmel yetkinlik hareketsizliğin insan zihnine demir atmasından doğmuştur.

Dahası: Eğer çok daha karmaşık bir evrende varolmamız mümkün olsaydı yine onun hareketinden doğduğumuz için onun unsuru olmamız nedeniyle doğa bize kendi zihnimizden mükemmel düzenlenmiş gelecekti. Çünkü zihnimiz onu tanımlamak ve kendine uydurmak için vardır. Ancak zihnimiz yine de ondan öte olamaz çünkü parçasıdır.

Newton un Calculus unda limit kuramı bu işe yaramaktadır. Hareketsizliğe olan geleneksel batıl inancı yok etmiştir. Sayesinde uzaya çıkılmıştır.

Bir şeyi sonsuza bölerseniz hiçliğini, yani tam tersini elde edersiniz. Bu aksiyomdur. Yani gerçekliğini söyleyemeyiz matematiksel bir soyuttur. Ancak diferansiyel denklemler sonucunda eğri alanlar hesaplanabilmiş ve bu sayede uydular ve uzay araçları Newton ilkeleri dahilinde yörüngelere oturtulabilmiştir. Yani limit teoremi ve calculus sayesinde eğri alanlar hesaplanabilir. Kesin doğru değildir ama yaklaşımdır. Yani sonsuz kenarlı çokgen in hesaplanamayacağını söylemek yerine, limit teoremi eğriyi sonunda sıfır a indirgenmiş doğru parçalarıyla hesaplar. Basitçe diferansiyel budur.

Bu ne demektir? Fraktal geometride tekrarlayan hareketlerin sonsuza kadar sürmesine rağmen gerçek doğada bir tekrarlanma sınırı mevcuttur. Yani bir salyangoz kabuğu sonsuza dek büyümez,yapraklar sonsuza dek dallanmaz. Yani doğadaki özerk birimler kendi içlerinde belli bir sınır çizerler. Yani, Elealı Zenon un düşünce deneyinin tersine yaydan fırlayan ok bulunduğu konumu daima aşma eğilimi gösterir ve sonsuza dek gideceği yolun yarısını aşması gerekmez. Zenon hareketin imkansızlığını kanıtlamak için sürekli yarıya bölerek bir yolun tamamının aşılması için önce o mesafenin yarısının aşılması gerektiğini,ancak onun için de o yarı yolun yarısının aşılması gerektiğini söylemişti. Böylelikle matematiksel olarak bu işlemin sonu olmadığı ve her zaman için kalanın yarısı olduğu,dolayısıyla sonlu bir mesafenin sonsuz barındıramayacağını ya da sonlu zamanda sonsuz hareket olamayacağına göre hareketin imkansız olduğunu bunun bir yanılgı olduğunu öne sürmüştü.

Oysa, Newton Calculus una göre en son noktada limit teoremine göre aşması gereken yol “0” dır. Çünkü sonsuz bölme 0 lamak ortadan kaldırmak anlamına gelebilir. Matematiksel işlemler de bunu daha yakın doğruladığına yani doğru hesaplarla uzay çağını yaratabildiğine göre Zenon ve statik evren modelleri ile birlikte,mükemmel,yekin,determinist olan her düşünce de yanılgıdır. 4 boyut içinde Planck uzunluğuna yani ölçülebilir minimum uzunluğa kadar sonsuz fraktalın olmaması gibi (4.05095531 × 10^-35 metre) Yani bu kaos boyutunun üzerinde sürekli olarak bir hareket ve atılım mevcuttur. Zenon un oku tam tersine daima bulunduğu konumun ötesine geçer. Öyleyse gerçek yaşamda hareketsizlik mümkün olmayan bir şeydir. Zenon yanılmış, Herakleitos yine kazanmıştır. Parmenides okulu tamamen doğa dışı insan aklının ürünü olan bir yanılgıdır. Parmenides okulu sabitlemeyi merkeze almıştır. Hareketi durdurup önce yarısını aşmalı demiştir. Oysa hareketi insan sorusu değil onun tersi hareket durdurabilir sadece.


Evrende ve doğadaki asıl işlev harekettir, hareketsizlik mümkün değildir. Ancak İlkçağ dan bugüne kadar insanlık kıpırtısızlığa yani pasifize olduğundan beri hareketsizliğe yönelik düşünceler üretme eğilimine girmiştir. Bu 6000 yıllık ruhsal-bedensel durgunluğunun bir görünümüdür ve aklı ters işleyerek yaratıcılığını kapalı sistemler geometrisi içinde tüketmiş,sanatta ve müzikte,edebiyatta,mitolojide yer yer aşabilme başarısı gösterebilmiştir. Müzikte ve resimde varolan devingen görünüş sürekli kendini aşmasından ötürüdür. O nedenle müzik yedi nota ile sonsuz duygu yaratabilir. Doğaya daha yakındır çünkü onun titreşimlerini taklit eder,bilincin sınırlandırma ve herşeyin çerçevesini çizme davranışından uzaktır.


Bu noktada Anarşist bakış açısının bilimde açık biçimleri,devingenliği, kapalı sistemleri,çemberleri,elipsleri reddederek, determinizm ve yetkinliği hor görerek neden kuantum, görelilik ve özellikle de kaos teorisinden güç aldığını anlamak kolaylaşır.

Kaos kelebeğin kanadı, fırtınanın ve galaksilerin fraktalıdır. Ortaçağdaki mistik zamanlarda simya da ve matematikte kullanılmış altın oran dır. Altın oranın çıkışı da aslında eğri üzerindeki doğal geometrinin daha önce kare kullanılarak elde edilmiş halidir. Anarşizm kaos ister. Düzen karşıtıdır. Bilimde bile olsa insanın etkisiyle çevresine set yapılmış doğayı reddeder. Sistem ya da düzen tamamıyla insan merkezci anlayışın ürünü olduğundan Anarşizm determinist yetkinlik anlayışlarını yadsır. Bunun zorunlu kural olarak dayatılmasına karşıdır,çünkü gerçekte böyle bir doğal durum yoktur. İnsanın da doğa gibi kendini örgütleyebileceğini öngörür. Doğanın bir şekle,sebebe,amaç a gereksinimi olduğunu düşünen metafizik anlayışlara bel bağlamaz.

Bilimsel olarak Sosyalizm daima madde temelli diyalektik materyalizm yardımıyla mekanik bir insana ve eylemine yönelik anlayışlar geliştirirken, Anarşist bakış açısının kuantum kuramına,belirsizliğe ve kaos a öncelik tanığını gözlemleriz. Bu nedenle Marksistler, enerji bilimsel canlı işlev bilimi ve vitalist anlayışlar da dahil,orgonomi,kaos ve kuantum kuramlarının politik yansımalarına öznel idealizm yaftası yapıştırmaktadırlar. Enerjiye anlam vermek,libido dan bahsetmek bile Marksistler arasında idealizm olarak tanınmakta,mekanist bakış açısı aynen korunmaktadır. Ancak diyalektik Materyalizm ölü bedenle canlı beden arasındaki fark sorulunca ya susmakta ya da mekanik açıklamalar yapmaktadır. Tıpkı Mutlak devlet yoluyla devletin sona erdirilebileceğini düşünmeleri gibi.

Radikal Sol un devrimci proleter yönü bilimdeki mekanizmini siyasal alandaki devletten yani yetkinlikten almıştır. Bu nedenle de sıradan Marksistler kontrolü ortadan kaldırmayı düşünmedikleri için niyetlerinde ciddi değillerdir. Bunun nasıl olacağını düşünmezler. Kontrolün yapısı gereği kendini yok edemeyeceğinden habersizlerdir. Barajı ele geçirmek nehri serbest bırakmayacaktır o duvarın derhal yıkılması gereklidir yoksa ilk kuraklıkta ki elbet bu olacaktır, yine ona ihtiyaç duyulur.

Anarşist bakış ölümün ne olduğunu bilir. O işbirliğinin sona erişidir. Enerjinin artık üretilememesi ve organizmayı oluşturan birimlerin dağılarak yeni birimlere katılmasıdır. Doğada mutlak sürdürülebilir hiç bir yapı yoktur. Onun diğer adı değişimdir. Ancak Devlet değişmez bir kaledir.

Evrim teorisine bakış açısında da Anarşizm türlerin hiyerarşik sıralamasını doğaya aykırı bulur. Yani bir piramit oluşturup evrimin en üstüne insanı yerleştirmek doğanın işleyişine aykırıdır. Evrim bir tasarımcı tarafından yaratılmamıştır dolayısıyla kendi kendini örgütleme biçimi her açıdan belirsiz bir çeşitliliğe neden olmaktadır. İnsanın 4 boyutu da kavrayan zekası ise bunlardan sadece biridir. Marksizm toplumsal evrime bakarken de buradan hareketle insanlığın sınıfsal savaşımındaki aşamalardan hareketle günümüzden sonraki evrimin emekçilerin denetimi olacağını öne sürer.

Oysa Anarşizm için emeğin doğa üstü değeri abartılmıştır Marksizm’de. Emeğin kutsanmasına gerek yoktur tamamının çıkış sebebi ihtiyaçlara ve onların karşılanmasına yöneliktir. Emek putlaştırılacak birşey değildir. İşçi devleti de öyle. Buradaki ana sorun insanların ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağıdır. Ayrıca sosyalist devlet de ordu isteyecektir. Çünkü devlet suni olduğundan kendi düşmanını otomatik yaratacaktır. Çünkü asla eşitlik sağlayamaz kendisi bu eşitliği bozar. Dolayısıyla yine çöller yeşillenmeyecek, üretim kapasitesi silah üretiminde ve iç savaşlarda heba olacaktır. Bu sefer de denecektir ki emekçi olmanın gururu adına savaş.

Bu nedenle de anarşizmin bilimsel bakış açısı diğerleri gibi çerçeve bilim anlayışından uzaktır. Daima olandan bahseder ötesinden idealize çıkarımlar yapmakla kısıtlı kalıp,salt tek bir idealist ideolojiye bağlı kalıp,aslında son derece muhafazakar olan sosyalist anlayışın eylem planlarını reddederken ona karşı halk üzerinden belli merkezden önetilen bir eylem planı sunmaz. Sosyalistler bunu eleştirdiklerini zannederler. Eylem planınız ne derler,alternatif ne diye sorarlar. Alternatif asla belli bir merkezi yapıdan sunulmayacaktır. Tüm insanların ortak kararından çıkacak ve daima özgürlük istenecektir. Anarşizm asla ideolojilerden ve siyasal mekanizmadan referans almayacaktır. Bilimin doğadışı olan genellemelerini de eleştirecek,gerekirse de sadece pozitivist bilime başvuracaktır. Siyasal partilere değil. İnsanlık siyasal partilerle gelişmemiştir. Tabu kırıcıları tarafından gelişmesinin önü açılmıştır. O nedele anarşizmin asli görevlerinden biri en cahil halk tabakasına bile bilimi tanıtmaktır, propagandayla kitleleri kendi partisine çekme anlayışı taşımaz, bunu da halk düşmanlığı olarak görür. İnsanların tamamı zihni açıldığında mutluluğun mümkün olduğunu görebilecek zekaya sahiptir. Ancak bunu istemesi için önce zincirleri gösterilmelidir. O istemeden olacak bir devrim yeni diktatörlüklerden fazlasını getirmeyecektir.

Şu aşamadan sonra da yerel ve kısıtlanmış bir iyileştirme artık sözkonusu değildir anarşist pratikte. Artık en azından kötünün iyisi tasarıların zamanı dolmuştur. Peygamberlere ve kahranmanlara şartlandırılmış kitlelerin kendi peygamberliğini ilan etmesi vardır sırada. Bu da sadece insanın öne alınmasıyla gerçekleşebilir ve yöntemi sabit ideoloji değildir. Bilmelidir.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2008 2:33 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #14   

11. Anarşizm ve İnsan

İnsan denen memeli hayvan, işine gelince zeka sahibi insan, işine gelmeyince de birden bire hayvana dönüşerek; savaşın doğal olduğunu öne sürmek gibi bir mantıksızlık yumurtlayabilmektedir. Oysa bugünlere bizi getiren ne savaşlar ne savaş kahramanları ne de önderlerdir. Bilgi sayesinde gelindi bu çağa, bilen devlet adamları da oldu ama çok azdır onlar. Çünkü Halk ı ikna etmek için bir Peygamber kadar yürekli ve inatçı olmak gereklidir. Çünkü Halk hiç bir Dünya sorununun sorumluluğunu üzerinde taşımaktan hoşlanmaz. Bundan kopmuş, koparılmıştır.

Zora gelince huysuz çocuk gibi mızıkçılık yapıp "nasılsa yerime karar veren var ben kimim ki benim bir fikrim olabilsin başkaları için de olsa çalışıp işime bakmalıyım, yoksa günaha girerim, suçlanırım, cezalandırılırım sorgularsam" diyen çoğunluğa Halk denmektedir. Halk denen bu pasif kitleye gösterilen sahte saygı ise demokrasi adını almaktadır. Ancak gerçekte küçümsenmektedir. Onu lafla kutsamak yüceltmez,bu geleneksel iki yüzlülüktür.

İnsan denen memeli hayvan 4 değişik çeşitten oluşur tıpkı temel elementler gibi diyebiliriz. Halk lar dan (Toprak), onları ulaşılmaz ideallerle kandırarak ya da peygamberlerin sözlerini çarpıtarak kullanan yöneticilerden, rahiplerden yani Kara ve Beyaz İde lerden(idealist)(Hava), Halk ın içindeki, hastalanmış ve saldırgan ruh hastalarından oluşan ve bu nedenle Halk ın adaleti yazılı yasalar, seçimler ve silahlardan beklemesine neden olan ' sinir hastası yıkıcılar' dan (Ateş) ve tüm insanlık tarihini belirleyen, yaratan yol gösteren peygamberlere, deha lara, diğerleri yanında ulaşılmaz bir değere yükselebilen sosyal ya da teknik icatlar yapıp mucize yaratabilen ve yaşatan eski değer yargılarını ve inançları,düşünceleri,felsefeleri,doğa algısını yıkarak daha genel ve kapsayıcı yenilerinin oluşmasına neden olan 'Gerçekten yaşayan insanlar' dan (Su) oluşur.

Buradan hareketle, insanlığın patron ve işçi, ezen ezilen gibi birbirine karşıt basit kavramlar haline indirgenemeyeceğini görürüz. Hepside Halk tır onların. (ezen ezilen gibi) Hepsini birleştirip Ateşi kontrollü hale getirmek ise eski ya da modern peygamberlerin bile bugüne dek başaramadığı bir şeydir. Çünkü insan henüz ne olduğuna, ne olacağına karar verememiştir. Hayvansal güveninden ve kararlılığından da, insansı sorunları çözen zekasından da bugün eser yoktur. Sadece laf ve soyut ideal üretir.

Garip bir mutant olmuştur uygar insan. Her şeyi yöneticilerden o olmazsa mucizelerden beklemekten de utanmamaktadır hala. Üstelik bütün yaptıklarının bedelini sürekli yaşadığı halde.

Eğer bir Şeytan olsaydı buna tek aday insan kolaycılığı, umursamazlığı ve yaşayan doğaya karşı edindiği körlüğü kayıtsızlığı ve korkusu denecekti. Eğer geleceğin daha iyi olması bekleniyorsa ki ben de dahil tüm insanlar binlerce yıldır gençliğinde ve çocukluğunda böyle kandırılıp tersine tarih ilerledikçe her şeyin daha berbat olduğunu görmüştür; şimdiye kadar sürdürülen sistem bir işe yaramayacaktır bundan sonra. Bundan önce de yaramadığı her şeyi yavaşlatıp yok ettiği gibi.


İnsanlar madem o kadar zekidir o zaman hasta hayvanlığa lüzum yoktur düzgün yaşamak için. Boynumuzda bir tasmaya ihtiyacımız yoktur. O tasmaya sadece ucundan tutup bizim insanımız,bizim halkımız,bizim köpeğimiz demeye muhtaç olan faydasızların ihtiyacı vardır Halk ın değil.

O yüzden Anarşizm asla topluca örgütlenip devlete savaş açan 'iyi niyetli devlet' olmaya kalkışmaz. Madem enerji ve zaman kaybı gereksiz bir şey ise yok sayılmalıdır yok edilmelidir bir an önce bu yük. İyi niyetli devlet olmaz. Eskiden icat edilmiş olan kendini diğerinden korumaya yönelik ilkel bir girişimdir çünkü devletin her biçimi. Devlet düşman yaratarak varlığını koruyan huysuz bir asalak stabil organizasyondur. Savaşla da asla yıkılamayacaktır çünkü savaş sayesinde kurulmuştur ilk otoriter devlet.

Fakat tüm savaşlar sona erdiğinde engellendiğinde, bir anlamı kalmayacak kendiliğinden o an yok olacaktır. Sürdürülen savaşlar yarı yarıya sistemin,kapitalizmin,emperyalizmin olduğu kadar onları koruyan gözeten yararlanan devletin de sürebilmesi içindir. Yani sadece kapitalizm emperyalizm değil, salt devlet iç çelişkiye düştüğü an yeni düşmanlar da aramaktadır. Örneğin ülkemizdeki devletin militerliği sadece burjuva çıkarından ötürü değil,devletin kendi varoluş yapısından kaynaklı bir savunma tepkisidir de.

İşte Anarşizmin sosyalist anlayışla en bariz farkı bu tespiti ortaya koyarak devletin sınıfsal olmasının ötesinde tek başına da otoriteyi kutsal ve dogmatik inançları koruması ve kendi varlığında toplaması özelliği ile ortaya koymuş olmasıdır. Emperyalizm ne kadar güçlenirse güçlensin, kendi içinde anlaşırsa anlaşsın, daima yeni devletlere ve oluşumlara doğru varolduğu sürece evrilecektir. Bugünden sonra bir ABD nin yıkılması hiç bir anlam ifade etmez. Sadece emperyalist mekanizmanın ana santral merkezinin yeri değişmiş olur. Teknoloji çağının bilinçli direniş grupları ve sefalet içindeki halkın savunucularının bilmesi gereken bu noktadır. ABD ye ve halkına hükümetine değil,emperyalist sisteme karşı global direniş. Bunun dışındaki her politik muhalefet militer veya güvenlik provokasyonları ile halk a yabancılaştırılacaktır. Sistem yaklaşık 17 yıldır kendi yapısının otomasyonu nedeniyle çözülmeye başlamış,yaklaşık 8 yıldır da artık tamamen pasifize olmuş halk ları aralarında fark gözetmeden feda etmeye başlamıştır. Halk lar kendi yönetimleri yerine ötekine düşman olmaya programlandığı içinde bunu fark edememektedir. Bunu fark edebilen insan sayısı gerçekten çok azdır.

Ölen her insan kendinden kutsal bir değerin sürdürülebilirliği için şehit olduğunu falan sanmaktadır. Aslında karşısında silah çektiği diğeri de kendisiyle aynı durumdadır. Kendisi feda edilebilir bir piyondur. Bunun içinde her türlü gelenek,etnik ayrımcılık,çarpıtılmış tarih,inanç kullanılarak öldükten sonra en üst rütbeyi almış şehit yalanıyla karşılaşılır ki bunu yapan sadece kapitalistler de değildir. Bugün ölen insanların tamamı önemsiz ayrıntıdır. Gerekirse katliama göz yumulup daha büyük savaşa gerekçe yaratılır. İnsanlar yine inanırlar. ABD vatandaşları 11 Eylül ün tezgah olduğunun farkında değildir inançlarına ve kutsal değerlerine aykırı olduğu için. Yoka tüm değerleri çöker ama bunu görseler de örtbas ederek değerlerini korumaya şartlanmışlardır. Tezgahlayanlar da bunun bilinciyle kendilerini korumayı düşünmemekte böylesi tezgahlar yapabilmektedirler. Bugün herhangi milliyetçi devletin bilerek katillik yaptığını anlarsa ya bunalıma girecektir ki bu onun özelliğidir başka hiç birşeyi olmadığından başka,ya da bugüne dek ne kadar enayice düşünmüş olduğunu anlayacaktır. Ancak ikincisi bir kişilik sarsıntısı da oluşturacağından birincisini engellemek için bariz ortada olan gerçeğe öbürlerinin uydurması diyerek gözünü kapatacaktır.

İşte Anarşist pratik durumun bu derece tezgah olduğunun farkında olduğunu ve yeryüzündeki tüm militer anlayışların devletlerce uydurulmuş uyruk sopası olduğunu bildiği için en büyük suç ile yargılanır. Hainlik. Onun insanı merkeze koyarak tüm suni oluşumların kökenini açıklaması şartlanmış zihinlerde hainlik olarak adlandırılmaktadır. Onlar bu ihanetin aslında kendilerine sürekli ve her an yapıldığını kabul etmek istememekte,hala yaratılan bu cehennemde yeşil alanların düşünü kurmaktadırlar rüyalarında. Çünkü bu ezilmiş kalabalık,insanın ve doğanın eşdeğerliğini savunarak insanı olduğundan aşağı ya da yukarı görmeyen anarşist bakışın sahte değerleri için bir hakaret olduğunu sanmaktadırlar. Oysa bütün bu sahte değerler onları küçümsemek için oluşturulmuştur. Hain olan da kendileridir.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2008 2:54 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #15   

12. Ütopya ve Anarşizm

Bu nedenlerle anarşist bakış açısı sürekli bireysel özgürlüğü körükler. Sürekli onu uyandırmaya çalışır. Çünkü insanlığın kendiliğinden toplumsal olduğu, doğal yaşadığı komünal ve özel mülkiyetin olmadığı üretim aşamasından; tüketim aşamasına geçilmiştir. İhtiyaçlar için değil tüketilmesi için üretim yapılmaktadır artık.

Buna insan gücü ve nüfusunun üretimi de dahildir. Meta üretimi insanların makinelerinin de yardımıyla doğal kapasitesini çok aşmıştır. Eğer bireysel özgürlükler yeniden doğal işbirliğine dayalı yapıcı üretime dönüşmez ise insan nesli yakın zamanda büyük bir ani yıkıma sürüklenecektir. Kritik sınır aşılmıştır bugün ve her yerde işaretlerini vermektedir. Artık çocuklarımıza atalarımızın izinden gitmemeleri gerektiği öğretilmeli, ata kültürü gerektiğinde lanetlenmelidir. Tüm değerler çelişik olup olmamak gözetilmeden şiddetle eleştirilmelidir. Yeni sayfa açmak için sosyolojik açıdan peygamberlere değeri belli durumlar için teslim edilse de bugünün değerleri ile birlikte temsil ettikleri herşey en acımasız şekilde eleştirilmelidir.

Ancak bu yapılırken halk gibi birbiriyle savaşarak değil, halkın yanında olunarak temsilcilere karşı bu yapılmalıdır. Yoksa gelecek nesiller, bizden nefret ederek, kabuslar ve acılar içinde kendilerine yol çizmek zorunda kalacaklar kaçınılmaz olarak. Herşey yıkılmalı ancak bu yıkım ağrısız ve acısız olabilmesi için kökten olmalıdır en kaynağa inilerek.

Belki de artık büyük kentlerin de terk edilme vaktidir. Küçük gruplar oluşturup sorumluluk ve dayanışma ile pekala tüm insanlar birlikte yaşayabilirler. Seçilmiş temsilcilerin tahakküme dayalı yetki ve dokunulmazlıkları olmamalıdır bunun nedeni bellidir. Sahtekarlığa ve Halk ı sindirmeye dayalı egemenliğe dayalı yönetim biçiminin sonucudur bu. Parti kurmakla ve demokrasi adı verilmiş göstermelik legal sahtekarlıklar ile egemenlik asla kayıtsız şartsız Halk ın eline geçmez. Anarşist düşünce buna anlam verememektedir yüz yıldır.

Halk ın hiç bir şeyde karar sahibi olduğu falan yoktur oy atmaktadır sadece uzun yıllar arayla. Seçilenlere soru soramamaktadır. Fakat eğer bir fabrikada işinizi yapmazsanız işten atıldığınız halde politikacı saçma ihtimallerden bahsedip binbir yalan atsa da politikacılıktan atılmaz. Çünkü politika bir şey üretmez düzgün çalışması şart değildir. Zaten çalışan bir şey de değildir gereksiz bir zaman kaybı ve israftır. Hatta politika hemen yasaklanmalıdır çünkü ondan başka söylediğinin tersini yapan başka hiç bir organizasyon daha yoktur. Olsa hemen sona erer, ancak politika pratiğe dayalı olmadığından binlerce yıl gereksiz yere varlığını koruyabilmiştir.

Politika bir fabrika ya da üretim çiftliği olsaydı asla üretim yapamaz daha bina yapılırken bile yıllarca nereye yapılacağı tartışılıyor sürekli karar değiştiriliyor olurdu. Asla da üretime geçemez ihtiyaca yönelik bir şey ortaya çıkaramazdı. Oysa fabrikadaki işçi ya da herhangi görevli boş konuştuğu an işini aksattığı an işinden olmaktadır çünkü amaç üretmektir. Demek ki tüm politikacılar işsiz asalaklardan başka bir şey olmadığı gibi en fazla paraya sahip olup bilmedikleri çalışma hayatına dair kararlar verebilme yetkisi ile donatılmışlardır. Bu durum ise akıl yoksunluğu olarak adlandırılabilir.

Zenginliği sürdüren,ezen i legal kılan,mülkiyet yasalarını yaratan da bu anlayıştır. İlk mülkiyet sahibi krallar geçmişin yozlaşmış kutsal büyücüleri ve kabile liderlerinden ibarettir çünkü. Yozlaşmışlardır çünkü mülkiyete ihtiyaç hissedip toplumsal mülkiyeti zimmetine geçirmenin yolunu akraba evliliği sayesinde bulmuşlardır. Soplar arasındaki akışkan meta aktarımını kendi leyhlerine çevirmiş, doğal ilişki kopmuştur o günden sonra. Hatalar bilindiğine göre geri dönmesi gereklidir. Bu dünya kimsenin mülkü değildir. Kimsenin mülkü değil ise benim mülküm olmaması ona borçlanacağım anlamına da gelmez. Zar zor yaşayan insanlar varlıklarını bir devlete ve otoriteye borçlu değil,tam tersine devletler ve otoriteler onlardan çaldıklarıyla varoldukları için o insanlara sürekli borçludurlar ve borçlarını hemen ödemelidirler. Bu bir ütopya değildir. Bunu ütopik bulan onlardır. İnsanları doğuştan canı da dahil kendine borçlu ilan edenlerdir. Soyut bir otoriteye dayanıp, tüm mülkiyetin sözcülüğüne ve sahipliğine soyunanların uydurmasıdır bu. Buna inananlar ezilmeyi alkışlamış olacaklardır her lideri alkışladıklarında. Buna inananlar büyük mülk sahibinin hırsızlığını onaylamış olacak, kendi hırsızlık yolunu da açmış olacaktır ona özenerek.

Anarşizm kaos dur, Anarşizm apolitik politikadır, Anarşizm doğadır,Anarşizm kendi kendini örgütlemektir. Anarşizm evrimdir, Anarşizm doğanın diyalektiğidir, denetimsiz akıştır. Anarşizm sınırsız özgürlüktür.

Zerdüşt Böyle Buyurdu Very Happy

Aton

Not: Cümle ve paragraf hataları için şimdiden özür, ani geçişlerle anlatırken bazı konular karışmış iç içe girmiş olabilir. İdare etsin okumaya tenezzül eden. Kimsenin tamamını okuma sabrı gösterebileceğini sanmasam da yazmakta ısrarcıyım. Konu iki kelimeyle geçiştirilecek bir konu değildir,herkes atıp tutmaktadır.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2008 4:58 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #16   

Resim mi Very Happy Yazarken resim düşünmemiştim, bu da güzel.
_________________
.[-h(bar)2/2m]d2.y+u.y=e.y

ekindron vanehedris asohimdor

Herkes bir yönüyle haklıdır ancak nerede ne kadar haklı olduğunun farkında değildir.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
konserve
morgoth


Kayıt: Apr 11, 2007
Mesajlar: 3587
Nerden: Prusa

MesajTarih: Prş Eyl 11, 2008 10:06 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #17   

Yakın zamanda köşe yazılarında bir denemeni bekliyorum.
_________________
http://metaltr.mybrute.com
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSN Messenger
R-ainmaker
Disturbed FAN


Kayıt: Oct 27, 2007
Mesajlar: 1397
Nerden: North

MesajTarih: Sal Eyl 23, 2008 3:53 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #18   

Anarşizm de insan öldürmek felanda var bildiğim kadarıyla ama bu seferde barıştan nasıl söz edebileceğiz.

Hiç bir zaman bir başkanımızın falan olmaması güzel Ülkelerde olmasın insanlar birbirine karışsın falan iyi olurdu Very Happy
_________________
My Life İs Metal
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder MSN Messenger Myspace Profil
Aton
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayıt: Apr 07, 2007
Mesajlar: 151
Nerden: uzak çok uzak bir galaksiden

MesajTarih: Sal Eyl 23, 2008 4:05 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #19   

O ne demek yani? "Anarşizmde insan öldürmek de var bildiğim kadarıyla." Vardır belki, olmalıdır belki de. Ama eğer biri öldürülecekse emin ol anarşizmin kurbanı sıradan halk kitlesi olmayacaktır. Belki kendini tanrı zanneden kişiler öldürülmelidirler o halk adına diğer halk a karşı savaş kararı verdiğinde. İki tarafın halkı da aralarında anlaşıp bunu yapabilse anarşizm o olur işte. Bu arada protesto ediyorum iletimin altındaki sponsorlinkte amerikan bayrağı çıktı bu laf üstüne oldu mu şimdi? Very Happy
_________________
.[-h(bar)2/2m]d2.y+u.y=e.y

ekindron vanehedris asohimdor

Herkes bir yönüyle haklıdır ancak nerede ne kadar haklı olduğunun farkında değildir.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
R-ainmaker
Disturbed FAN


Kayıt: Oct 27, 2007
Mesajlar: 1397
Nerden: North

MesajTarih: Sal Eyl 23, 2008 4:18 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver
Mesaj: #20   

Peki anarsizm de kim üretecek kim tüketecek yine bir düzene ihtiyac olmuyor mu?
_________________
My Life İs Metal
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder MSN Messenger Myspace Profil
Mesajları göster:   
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    metaltr.net Forum Ana Sayfası -> Felsefe - Sosyoloji - Psikoloji Tüm saatler GMT +1 Saat
Sayfa 1, 2  Sonraki
1. sayfa (Toplam 2 sayfa)


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2002 phpBB Group
Türkçe Çeviri : Onur Turgay & Erdem Çorapçıoğlu
phpBB template by Spectre :: Ported for PHP-Nuke by nukemods.com
Forums ©
MetalTR.NET'de yayınlanan tercümeler, biyografiler, köşe yazıları, resimler ve sair materyaller izinsiz ve kaynak gösterilmeksizin kullanılamaz.
Copyright © 2004-2012 MetalTR.NET
| Yasal Uyarı



Sitemap - forumtags -
Web site engine code is Copyright © 2003 by PHP-Nuke. All Rights Reserved. PHP-Nuke is Free Software released under the GNU/GPL license.
Sayfa Üretimi: 0.36 Saniye
Untitled Document